18 Eylül 2019 Çarşamba

Adanalı Türkçüler, Genç Atsızlar, Yalanlar ve Gerçekler

Mücadelem, yaşamımın beyni, kalbi ve damarlarımda akan kanıdır. Türkçü olarak kendimi ifade ettiğim günden beri çocukluk arkadaşlarımdan, sınıf arkadaşlarıma, birlikte bir dönem kader ortaklığı yaptığım dostlarıma kadar birçok çevrede gördüğüm yüz çevirme, ötekileştirme ve selam kesme bu davanın tadı tuzu oldu benim için.

Hayatımda beni en çok sarsan ve büyük yıkıma neden olan şey, inandığım kimselerle yollarımı ayırma mecburiyetinde kalmak olmuştur. Çoğunluğa karşı, birlikte mücadele ettiğin kimselerle karşı karşıya gelmek kadar kötü bir durum yoktur. Buna açıktan kederlenemediğin gibi, yıllarca birlikte mücadele ettiğiniz; size karşı olan kişilerin ekmeğine yağ sürmemek adına, olanları anlatma çabasına da girişemezsin. 2012 yılından beri Adana ve Bursa arasında geçen konular hakkında yalan yanlış propagandaların yapıldığını, 2017 yılında derneğimizi kurduktan sonra tanıştığım kişilerden öğrendim. Birbirini tanımayan kimselerin aynı şeyleri söylemesi duyduklarımın doğruluğu konusunda beni ikna etmiştir.

Bir kesim Türkçü gencin, gözlerinde büyüttükleri kişilerin aslında öyle olmadığını anlatmak zor iştir. Bu yazıyı yazmamdaki amaç bazı bilinen şeylerin, yaşadığım boyutunu anlatmaktır. Duydukları ile yargılayanlar ve yaşadıklarını çarpıtıp anlatanlar için ağır gelecektir.

Yazı hiçbir şekilde kimseyi aşağılama ve karalama amacı ile yazılmamıştır.

Yaşananlar anlatılmaktadır.

Doğduğumdan beri, evinde Atsız'ın fotoğrafı asılı olan bir ailenin ferdiyim. Soycu Türkçülük hayatımın her alanında ailemden bana geçmiş olan en değerli mirastır.

Benim gibi düşündüğünü sandığım arkadaşlarımla Türkçülük adına bir şeyler yapabilme arzumu, 2004 yılında üniversite öğrenciliğimin ilk yılında hayata geçirebildim.

Adanalı Türkçüler adı altında birkaç üniversiteli ve liseli gencin bir araya gelmesi 2004 yılının sonlarına rastlar. Daha sonra bu girişimler, Fetöcülükten içeri alınan bir savcı tarafından Türkçü terör örgütü kurma iddiasıyla mahkemeye kadar gidecek ve beraat kararı ile sonlanacaktır.


Amacımız fikrimizi yaymak ve farkındalık yaratmak. Bir siyasi gruba dahil olmadan Türk Milliyetçiliğini sahada göstermek. Toplantılar, afişlemeler hep o dönemin birer amatör girişimi olarak devam etti.


İlk girişimlerimizden birisi çok acemice hazırlanmış bir afişi sokaklara yapıştırmak oldu. Evde bilgisayar bile yok o dönemde. "Türkiye Türklerindir" "Zafer Mehmetçiğin Süngüsünde kalacaktır ", Yıl 2005.









Genç Atsızlar adını sokakta, 2005 yılında Adana'da kullanan Adanalı Türkçülerdir. Genç Atsızlar adı ile teşkilat kurulması da 2009 yılında hayata geçmiştir.


Birçok sanal sitelerde yazdığı ya da grubun kendi yayın organlarında belirtildiği gibi Genç Atsızlar grubu 2005 yılında Bursa'da kurulmamıştır.




Adanalı Türkçüler olarak 3 Mayıs'ta gazeteye ilan, sokaklara afiş, Türk esnaflara Atatürk temalı etiketler dağıtma gibi o yaşın getirdiği bir takım şeyler yapıldı. Dernek kurma girişimlerimiz, öğrenci harçlığıyla, olumsuz sonuçlandı. Kimseden para almak istemediğimiz gibi, aramızda toplandığımız harçlıklar buna yetmiyordu.


4 Ağustos 2006/Adanalı Türkçüler

2008 yılına kadar Adanalı Türkçüler olarak faaliyetlerimiz bu şekilde devam etti. Benim gibi üniversitede okuyan arkadaşlarımız, gittikleri illerde faaliyetlerde bulunmaya yeni Türkçü gençlerle tanışmaya çalıştılar.


2004 yılından itibaren yayın yaptığını öğrendiğim nihalatsiz.org(turkcu.net) sitesi ile 2006 yılında yayına başladığını öğrendiğim atsizcilar.com sitesi Türkçülük, Atsız ve Turancılık üzerine yayın yapan ve ilgi gören forumlardı.


2004 yılında Atsız Beğin ölüm yıl dönümü için, Niğde Fen Edb. Fakültesi 4. sınıfta okuyan bir ağabeyim, bu sitenin sahiplerinin Ankara'da bir anma toplantısı gerçekleştireceğini söyledi. Birlikte gidelim dedi. Bu vesileyle Ankara'ya gitmiş olduk. Kafamda canlandırdığım toplantı masası, ak sakallı büyükleri, gözlerinden Türklük fışkıran Türkçü ağabeyleri hayal bile edemezsiniz.


Neresi neresi derken buluşma diye ayarladıkları yer bir meyhane çıktı. O zamanlar gizli yaptıkları için önceden adres bilgisini vermiyorlar. Arkamızda büyük bir ekranda maç izleniyor, garson bana soruyor ne içersiniz diye. Kola dedim. Fakat bendeki hayal kırıklığını anlatamam. Kemal Aksungur adlı kişi ve 7-8 kişi daha var. Rakılarını, biralarını içerek arada iki dörtlük şiir okuyarak Atsız Atayı andılar. İçkisinde değildim olayın ama ciddiyetsizlik diz boyuydu. Böyle olmamalıydı.


Turkcu.net kapandıktan sonra Atsızcılar.com adıyla ve aynı verileri kullanarak yayın hayatına başka bir forum girdi. Atsızcılık dediğimiz şeyi dibine yansıttılar. Kendilerine has "CHP'li Olmayan Türkçü değildir", "Kuran'a ve peygambere küfretmek" gibi saçma sapan saplantıları vardı. Site sahibi ve yönetici kısmı kesinlikle kendilerini açık edecek şeylerden kaçınıyorlardı. Tanışmak isteseniz bulamazsınız. Sevmedikleri ya da ters düştükleri kişiler hakkında, açıktan kişisel bilgilerini ve fotoğraflarını yayınlayıp, küfür edip, dalga geçmek gibi aşağılık bir tavırları vardı. Bunlara Türkçü demek mümkün değildi. Kendilerini eleştirdiğim için ben de okların hedefine düşmüştüm.


Ve bu sitelere girip, Türkçülük ve Atsız'dan soğuyup, hayatının sonuna kadar bir daha bahsetmeyecek onlarca kişi tanıdım. Sitelerin yayın amacı da buna yönelikti. 2002'de iktidarın değişmesi ile başlayan süreçte Türkçülük bir tepki olarak yükselişe geçti. Bunu birilerinin kontrol altına alması gerekiyordu. Öyle de yaptılar, belli bir dönemine ben şahit oldum.



Facebook ve MSN üzerinden Türkçü olduğunu öğrendiğimiz kimselerle iletişim kuruyorduk. Böyle böyle tanıdıklarımız çoğaldıkça birlikte bir şeyler yapabilme, ortaya koyabilme isteği haliyle oluşuyordu.


turkcuturanci.com adındaki site Atsızcılar.com'dan çıkarılan, kız kardeşi de orada yazan yeni emekli olmuş birisinin açtığı siteydi. O sitede yazmaya başladık. Adana'da bir buluşma gerçekleştirdik. Kendisiyle de tanıştık. Buluşma adı altında sadece bir kez o şekilde bir araya geldim. Foruma, iletişimde olduğum kişileri çağırdım. Geldiler, yazmaya başladılar. Bursa'da bunlardan birisiydi.


Daha sonra Atsızcılar.com ile olan mücadelemizde ne yazık ki bizim tarafımızda yer almadılar. Hatta Adana ve Bursa olarak sitede onlara cevap verdiğimiz için, atsızcılar.com'un sahibi Gökyeleli Bozkurt rumuzuyla yazan Mutlu Erdoğan için, Gökyeleli ile aramızı bozdun diye bize tavır koydu. Haliyle bizde siteden ayrıldık.


Kendi yayınımızı yapabileceğimiz bir site ihtiyacı doğdu. Kimseye bağlı kalmadan, engel yemeden ifademizi rahatça yapabileceğimiz bir forum, yazışmalık.


Bu olaylar sürüp giderken Niğde'de okulumun son yılıydı. Niğde'de iletişimde olduğum iki kişiye fikrimi açıkladım onayladılar. Genç Atsızlar adı ile bir teşkilat kuralım, Atsız adını istismar ederek sözlüklerde alay konusu olanlara karşı, bu işin ciddi bir Türkçülük mücadelesi olduğunu herkese anlatalım dedim. Kendimizi gizlemek, gizemli kılmak yoktu. Bu fikrimi onayladılar.


Akşam eve gittiğimde Caner Kara ile görüştüm. Aynı şekilde anlattım o da onayladı. Ve Genç Atsızlar teşkilatı bu şekilde kurulmuş oldu.


Ertesinde ilk olarak yayın yapabileceğimiz bir site-forum kurmaya başladım. Amatör çalışmalarımla bir iki ay içerisinde işimizi görecek bir şeyler ortaya koydum.


Adana-Niğde-Bursa-Tarsus olarak yola çıktık. Akabinde Trabzon, Kırşehir derken yeni yeni iller eklenmeye başladı.


Tüm bu çalışmalar devam ederken, atsızcılar.com sitesi Adana ve Bursa hakkında o kadar aşağılık paylaşımlar yaptı ki ailevi fotoğraflarımızı paylaşıp altına küfür edip, telefonla arayıp tehdit etme gibi birçok ahlaksız saldırıda bulundular. Doğrudan rencide edici konular açıp, altına sahte hesaplarla küfür yazdılar.


Facebook'ta aile fertlerimizin adına sahte hesaplar açıp uygunsuz şeyler yazdılar.


Hepsinin amacı yıldırıp, tiksindirip kendi kabuğumuza çekilmemizi sağlamaktı. Olmadı, yapamadılar.


Sonrasında Atsızcılar forumu kapandı. Bu sefer turkcuturanci.com aynı görevi üstlenmiş gibi bize karşı saldırıya geçti. Atsızcılar.com sitesinde yer alan aynı tavır orada da vardı. Küfür, Atsız Atayı putlaştırma falan filan. Hiç benimsemediğim tavırlardı.


Genç Atsızlar olarak 11 Aralık 2009 tarihinde Atsız Ataya ilk ziyaretimizi yaptık.



Genç Atsızlar dergisinin e-dergi olarak çıkarılması da bu döneme rast gelir.(Ocak 2010) Topladığımız yazıları ve şiirleri, amatör olarak kullandığım bir programda hazırlayıp, internette yayınladık. Her il kendi imkanlarıyla, fotokopi çekerek çoğaltıp çevresine dağıttı.


Hareket bu şekilde ilerlerken 2010 yılı Ağustos ayında askere gittim. Mart 2011'de askerden geldikten sonra grubun gidişatı farklı bir boyuta ulaşmıştı. Yeni katılanlarla birlikte ayrılanlarda olmuştu. Sonrasında da bu süreç böyle devam edecekti.


Geldiğimde ilk gördüğüm şey Adanalı Türkçüler sayfasının kapatılmış olmasıydı. Adana'dakilere nedenini sorduğumda Caner Kara böyle olmasını istedi dediler. Onlarla konuştuğumda, sayfalar dağınık olduğu için tek bir sayfadan iletişim kurmak için böyle yaptık denildi. Fakat İstanbullu Türkçüler ve Trabzonlu Türkçüler sayfaları halen yayındaydı. Nedeni o sayfa üzerinden iletişim kurdukları içinmiş. Adanalı Türkçüler sayfasında biz de magazin paylaşmıyorduk. Bizim için de aynı görevi görüyordu. Sonrasında yeniden açtım sayfayı.

Genç Atsızlar grubu olarak mücadele ettiğimiz her kim varsa hepsine karşı, tek bir adım geri atmadığım gibi, Bursa'ya gelen okları da birlikte göğüsledim. Çoğu kişi aman bana da küfür gelir, başım ağrır gibi tavırlara bürünse de aksini yapmadım. Hatta Bursa'daki arkadaşım o zaman bu durumu anlatmak için bana şöyle demişti: "-Anda, Burkay'la Caner dışında kimse edilen küfürleri üstüne almıyor zaten. Başkasına da küfür etmiyorlar biliyorsun." Hatta illerin etkinliği hakkında da altına şunu ekliyordu: "- Adana-Bursa ekseni olmasa diğer illerde ne çıkacak allah aşkına yav?"


Genç Atsızlar grubu içerisinde benim Caner Kara ile ilk ayrı düştüğüm nokta, turkcuturanci.com'un belaltı yaptığı saldırılara karşı aynı şekilde Bursalı Türkçüler tarafından misilleme yapılmasıydı. Karşımızdaki ne yaparsa yapsın aynı ağızla cevap vermeyi asla doğru bulmadım. Birilerinin kız kardeşi, çocuğu, ailesi ile ilgili paylaşımlar yaparak onlara saldırmak benim anladığım Türkçülük anlayışında yoktur. Bunu hayatımın hiçbir kesitinde yapmadım. Bizi Genç Atsızlar olarak farklı kılan da bu tavrımızdı. Lakin böyle gitmedi. O dönem ki yazışmalarımızda bu konu ile ilgili tavrım ve cevaplar aşağıdaki gibidir:

19.04.2011

Ben: "Anda atsızcılar.com un ...... nın kızına, bacısına ettiği küfürler yayınlandığı için tehdit ediyorlar. Aslında onları özelden göstermek en iyisi olacaktı. Ama haftalarca site de durduğu gibi, halen bir sayfada(facebook) Genç Atsızlar adına bunları deşifre eden yayın yapılıyor.
Onların kahpelikleri tartışılmaz ama bir nevi bacısının, kızının resminin yayınlanmasına aracı olmuş olduk. Bu bizim hatamızdır. Açıktan değil özelden uyarılmalıydı .....
Her neyse, ben zaten kimsenin bacısının resmini yayınlayıp küfür etmem. Bizim adımıza ettiğini gördüğüm arkadaşla da irtibatımı koparırım. Baştan beri prensibim buydu. Aksini yaptığım bir olayı gösteremezler."

Caner Kara: "Tamam anda, bahsettiğin bizim yüklediklerimiz hangisiyse kaldıralım. O dediğin sayfayı da kim açtıysa kapatsın. Eğer bu gece bu işlem biterse birisi bana cepten mesaj atsın.
Ben yarın .... beyefendiyi arayıp, meydandan çekiliyorum.Bu yollar sana helal derim. Şunu anladım ki -sözüm meclisten dışarı- Türkçülük, böyle taraftarları varken yükselmeyi hak etmeyen bir dava. Bunların kurduğu Turan'da dağa çıkarım ben. Şimdi ayrılmak zorundayım. İyi geceler."

Türkçülüğü yükseltecek olan birilerinin mahremine dil uzatmak mıydı?

Bundan sonra gelişen olaylar birbirini aynı şekilde tetiklediği gibi kopmaların ve ayrılmaların da başı olmuştur.

20.04.2011 tarihli Genç Atsızlar Yazışmalığındaki(forum) iletisinde Caner Kara şu ifadelerle ayrılığını alenen ilan etti:

“Genç Atsızlar bundan böyle Caner Kara olmadan yoluna devam edecek.
Madem Türkçülerin birleşememesinin, eylem yapamamasının tek nedeni benim; bundan böyle hiçbir Türkçüyle, hiçbir ortak eyleme girmeyeceğime, hiçbir yazışmalıkta fikir dahi paylaşmayacağıma şeref sözü veriyorum.”


Bu ileti üzerine kendisine bunu yapmaması gerektiği konusunda karşı da çıktım. Dava arkadaşlığı bunu gerektirirdi.


2011 yılında Genel Seçimler yapıldı. Bu seçimle ilgili boykot kararı önerildi. Hiçbir siyasi parti ile halen bağım yoktur. O zaman da oy vermenin ya da vermemenin benim için bir anlamı yoktu. Boykotu her zaman saçma bulsam da grupla birlikte hareket etmek adına ben kabul ettim. Fakat bu konu ile ilgili Adana'da grubumuzda bulunan arkadaşlar ayrılık çıkardılar. Bunların kim olduğunu da kendisine ilettim. Durum böyle böyle diye. Hal böyle olunca Bursalı Türkçüler adına yapalım o zaman biz de dedi. Diğer iller kabul ettiğine göre Genç Atsızlar adıyla yapılsın dedim. İkinci kırılma noktası da burada yaşandı.

Aynı yılın 3 Mayıs'ın da Ankara'da bir etkinlik gerçekleştirmeyi planlıyorduk. Her ilden Türkçüler gelecekti. Vakit yaklaştığında, önceki konulara kısas olsun mahiyeti ile Bursalı Türkçüler katılmayacaklar diye misilleme yaptı.

Böylece ardı sıra giden kutuplaşma devam etti.

Caner Kara, hareketten çekildiğini bildirdiği için grubun problemleriyle ben muhatap oluyordum. İstanbul'da o sıralarda sürekli Genç Atsızlar ve İstanbullu Türkçüler pankartı krizi yaşanıyordu.

İstanbul için, benim askerde olduğum dönemde, Caner'in ben atadım dediği Portal Günde rumuzlu arkadaşla irtibatta idik. Temsilciliğimizi üstlenecek vasıfları olmadığı için bu arkadaşı ben görevden aldım. Özelden, görevden alındığını attığım o iletiyi de profiline taşıyarak edebsizliğin daniskasını yaptı. Kendine yandaş arıyordu.

Bu bayan arkadaşla ilgili ilk problem neden gerçek adını kullanmıyorsundan çıktı. Bursa'nın, İstanbul'un, Adana'nın, Kırşehir'in olduğu Facebook'taki yazışma grubunda bu konu hakkında oldukça fazla tartışma yaşandı. Gruptan ayrılmasına rağmen Caner de o grupta bulunuyordu. Sadece, Genç Atsızlar Facebook yöneticiliği ile forumdaki yöneticilik hesabından çıkmıştı.


Rumuzların ardına saklanarak bize karşı hakaret eden, kim olduğu belli olmayan, Türkçülüğe zarar vermek gibi belirgin bir amacı olan sitelere ve kişilere karşı mücadele verirken, hep açık kimliğimizle kendimizi ifade ettik. Saklanmak ya da kendimizi gizlemek bizim tavrımız değildi. O yüzden bizim İstanbul temsilciliğimizi yapacak kişinin de kendisi gizlemeye çalışması kabul edilebilecek bir şey değildi. Bu konu hakkında oldukça uzun yazışmalar oldu. Hatta "biz senin Türkçülüğe olan hizmetlerini biliyoruz abla" gibi Portal'a destek mahiyette şeylerde yazılıyordu. 

Bu olayların üzerinden 1 yıl geçtikten sonra, internette bu kadın ile ilgili adının ve soyadının yazdığı, bir erkek ile ilgili uygunsuz fotoğraflarının çekildiği rezil rüsva bloglar açıldı. Adana'da aramızdan uzaklaştırdığım bir bayan müsveddesi ile İzmir'deki bir velet yaptı bunu. Daha sonradan bana da saldırdılar, orada kendilerini açık edip, Caner'i rezil ettik seni de ederiz gibi sözler sarfettiklerinden biliyorum. Hodri meydan dediğim halde o kadar yürekli olmadıkları için benim hakkımda sahte bir blog açmaktan öteye gidemediler. Fakat esas konuya dönecek olursak, Portal hakkındaki tespit ve endişelerimde ne kadar haklı olduğumu o zaman anladım. Bir hayat kadını için bana tavır alanlar, onun Türkçülüğe olan hizmetlerini bildiklerini söylüyorlardı. Hizmetin ne olduğunu görmüş olduk!


Bu olaylar sürüp giderken, Genç Atsızlar forumunda "Kanuni km hesabı Atatürk'ten büyüktür.", "Atatürk'ün şapka devrimini niye yaptığını anlamış değilim."diyen Caner'e karşı tartışmalarım devam ediyordu. Dikkat ederseniz şeref sözü ile bitirilen yazmama işi, askıya alınmış ve hala yazmaya devam ediyordu. Atatürk'e büyük bir saldırı furyasının olduğu bir zamanda bunları dile getirip, genç Türkçüleri bu sözlerle muhatap etmek mantıklı bir hareket değildi.

Her zaman söylerim, Atatürk'e karşı Türkçülük olmaz. Atatürk bu ülkede Türkçülüğün uygulayıcısıdır! Ziya Gökalp'in dediği gibi:

"Evvelce, Türkiye'de Türk Milleti'nin hiçbir mevkii yoktu. Bugün, her hak Türk'ündür. Bu topraktaki hâkimiyet, Türk hâkimiyetidir. Siyasette, kültürde, iktisatta hep Türk halkı hâkimdir. Bu kadar kat'i ve büyük inkılâbı yapan zat, Türkçülüğün en büyük adamıdır. Çünkü düşünmek ve söylemek kolaydır. Fakat yapmak ve bilhassa muvaffakiyetle neticelendirmek çok güçtür."


11.05.2011 tarihinde Portal konusunun geçtiği ortak yazışma grubunda, kendileriyle birlikte artık iş yapmayacağımı belirttim.

Fakat bundan sonraki süreçte, hiçbir şekilde Genç Atsızlar hareketine katılmayacağına dair şeref sözü veren arkadaş, bu sözünü yedi ve harekete ben tamamen çekildikten sonra tekrar döndü.

Genç Atsızlar Facebook sayfasında halen paylaşım yapılıyordu. Sayfanın kurucu yöneticisi olarak ben de dahildim. Birlikte hareket etmeyip bölmek istesek, bölünemeyecek o kadar şey vardı ki bunları paylaştırmak güçtü. Sayfa, paylaşım sayfası olarak devam ediyordu.


Bu sırada Adana'da Genç Atsızlar olarak eyleme devam ediyorduk. Ve Genç Atsızlar Dergisinin son sayısını tek başıma çıkardım, yayınladım.

Genç Atsızlar Facebook sayfasında ara ara Atsız Beğ'in Atatürk'e karşı olduğu noktalar ve kağanlık özlemleri paylaşılıyordu. Ben de Atsız Beğ'in Atatürk'ü öven ve rejimi destekleyen yazılarını paylaşıyordum. Bir yerde artık dama dedim. Bunu paylaşan arkadaşları sayfadan çıkardım. Onun üzerine Bursa ile irtibatı, benimle olan muhabbetinden daha sıkı olan Elmir(o sırada sayfada halen yöneticiydi onu çıkarmadım) isimli arkadaşın yönetici profilinden girerek beni yöneticilikten çıkarmışlar. 2 gün boyunca kime sorduysam, Elmir de dahil kimse bir şey bilmediğini söyledi.


Sayfanın çalınması ihtimaline karşı gencatsizlar2009 sayfasını yayına aldım. Oradan da sayfanın çalındığını anlattım. Meğerse, Canersiz yoluna devam eden Genç Atsızlar'ın sayfasına, Caner müdahale edip beni yöneticilikten çıkarttırmış.


Bunun üzerine zaman zaman tartışmalar yaşandı. Bursa'daki elemanlar namertçe yorumlar yaparak hakkımda iftira atmaya başladılar. Arkadaşlar ne de olsa Türkçülük için çalışıyorlardı.


Bir paylaşımın altında Caner Kara ile denk geldik. Bunu yüz yüze çözelim diye sözleştik. 30 Eylül 2012 tarihinde Ankara'da görüşmek üzere sözleştik.


Ankara'yı bilmediğim için Adana'dan oraya okumaya giden arkadaşlara bildirdim. 2 kardeşim beni söyledikleri yere götürdü. Kendisi de Recep ve Elmir olmak üzere yanında iki kişiyle gelmişti. Adını bilmediğim bir parkta buluştuk. Beş dakika eder ya da etmez, parkta boğuştuk. Uzaktan bir iki yumruk sallamaları falan derken, bir kadın çocukların korktuğunu, polisi arayacağını söylemiş, kenarda duranlara. Öylelikle ayrıldık. Kimsenin sırtının falan yere geldiği yoktu. Doğru düzgün vuruşma da olmamıştı.(bir yumrukla beş takla attırmak, Caner Kara'nın kendi hayalinde yarattığı tatlı bir rüya) Ben kendi açımdan söyleyeyim, beni tanıyanlar iyi bilir ki, gözüm döndüğünde sonunun ne olacağını düşünmeden kendimi kaybederim böyle olaylarda. Fakat öfkeli değildim.


Başka bir yere geçtik. Yanımızdakiler oturun konuşun dediler, oturduk.


Sen şunu yaptın, sen böyle yaptın derken orda bir takım kararlar aldık. Caner Kara "Genç Atsızlar adı ile faaliyet yapmamaya, bu adı kullanmamaya söz verdi" ben de "Genç Atsızlar sayfasına karşı açtığım Genç Atsızlar 2009 sayfasını kapatacağıma" söz verdim. O gün olanları da kimseye anlatmayalım dediler, ben de tamam dedim. Ankara'ya giderken söylediklerim dışında da kimseye bahsetmedim ve bu şekilde ayrıldık oradan. Fakat sonrasında olaylar, hiç de karşı tarafın söz verdiği gibi olmadı. İki ay sonra çıkan, İnegöl Yıldırım Gazetesindeki bir haber üzerine, haberi fark ettikten sonra Elmir ile olan yazışmam şu şekildedir:








Verilen sözler tutulmadığı gibi, Ankara'da olanlar hakkında, sağa sola anlattıkları da gerçeği yansıtmıyordu. "Ben dövdüm, şöyle ettim" gibi Çingene ağzıyla arkamdan konuşup, yıllarca hakkımda böyle asılsız propaganda yapmışlar. Olayı görmeden, görmüş gibi anlatanları da duydum. Bu başkanlar Türkçü gençliği temsil ediyoruz diye hareketin içinde barınıyorlar. Sizin Atsız'dan öğrendiğiniz bu mudur?

Ben düşmanımı iyi bildiğimden dolayı, beni otogara getiren kardeşime şunu dedim; bir fotoğraf çekilelim de yarın bir gün "dövdüm, şöyle ettim" gibi yalanlarla arkamızdan atarlarsa elimizde bir hatırası olsun. O fotoğraf budur:



Olayları sürecine göre yazmaya çalıştım. Duyduğumu değil yaşadıklarımı yazdım. Bu iftira ve yalanlar hayatınız boyunca sizler için bir leke olarak kalacaktır. 

Yalanlar üzerine kurduğunuz harekette varacağınız nokta bellidir. 

Beni, üzerinden 7-8 yıl geçmiş olayları yazma mecburiyetinde bırakan şey kendime olan saygımdır. Bu konu hakkında çok fazla soru geldi. Çoğunu internet üzerinden cevaplamadım. Sadece yüz yüze konuştuklarıma, hakkımda söylenenleri duyduktan sonra doğrusunu anlattım.

Türkçülük mücadelem hayatımın her alanında devam ediyor. Son nefesime kadar da devam edecektir. Her zaman düşmanla savaşacak değiliz, bağırsaklarımızda yaşayan parazitlerle de zaman zaman sorun yaşayabiliyoruz. Hepsine yetecek gücüm var!

Tanrı Türk'ü Korusun!


18.9.2019

1 yorum: