3 Temmuz 2011 Pazar

Anadolu ve Türk Soyu

Anadolu’nun Türklüğünü bugün tartışanlar ne ilk olacaktır ne de son. Bu topraklardan atamadıkları Türklerin bilinçaltına siz Türk değilsiniz, karışmış bir melez topluluksunuz fikrini yerleştirmeye çalışıyorlar. Tarihi gerçeklerle uyuşmayan bu uyduruk tezler milletin kafasını bulandırma da oldukça etkili oluyor.

Türklerin bütün varlığına karşı psikolojik bir harekât yürüten Türk düşmanları(ABD, Avrupa, İngiltere, İsrail vs.) oldukça usta yöntemlere başvurmaktalar. Bu konuda Türkler kobay, Anadolu’da laboratuar olmaktadır. Tabi bunlara biyolojik savaşı da eklememiz gerekir.

Yeni Orkun Dergisi’nin Ekim/1988 sayısında, Ahmet B. Ercilasun hocamızın “Türk Soyu” başlıklı makalesi o dönemde de bu tür iddiaların olduğunu gösterdiği gibi çok önceden bu konuya yanıt verildiğinin de göstergesi olmaktadır.

“Türk soyu, tarihin gördüğü en büyük soydur. Tarih sahnesine çıktığı andan bugüne kadar birkaç defa dünyanın en büyük siyasi ve askeri gücünü oluşturmuş, en büyük cihangirleri yetiştirmiştir. Tarihin tanıdığı en büyük sülale olan Osmanlı sülalesini de Türk soyu çıkarmıştır. Sadece son yüz yıla değil, bütün bir tarihe objektif gözle bakanlar, Türk soyunun üstünlüğünü apaçık görürler.
Başka milletlerde farklı olabilir, fakat bizim milliyetimiz ile soyumuz arasında tam bir mutabakat, üst üste çakışma vardır. Türk soyu ile Türk milliyeti aynıdır. Türk milletinden olan aynı zamanda Türk soyundandır. Elbette bunun da istisnası vardır. Ama istisnalar gerçekleri değiştirmez. Türk soyunu kutlu ve aziz bilen Türkçüler, kendini Türk hissedecek kadar Türkleşmiş olanları da Türk sayarlar. Çünkü soylarının, bazı ufak tefek karışmaları eriteceğinden, kendisi gibi yapacağından emindirler. Onun için babası Arnavut olan Mehmet Akif’i, anneleri yabancı soydan olan bazı Osmanlı padişahlarını Türk kabul ederler. Bunlar ve benzeri istisnai örnekler, soyumuzun temizliğini ve üstünlüğünü gölgelemez.

Bazı pratik ve günlük maksatlar da düşüncemizi değiştirmez. Büyük ve sonsuz emeller olan ülküler, asla pratik maksatlara feda edilemez. Bazı günlük meseleler varsa bunları çözmenin yolu taviz vermek değil, büyük ve güçlü olmağa çalışmaktır.

Türkistan Türkleri Moğollarla; Türkiye Türkleri, önceki Anadolu kavimleriyle karışmıştır şeklindeki düşünceler yanlış ve temelsizdir. Moğol milleti, tarihin hiçbir döneminde Türk nüfusunun yirmide birinden fazla olmamıştır. Nüfusça bu kadar az bir kavmin Türkistan Türklerini soyca değiştirdiği fikri doğru olabilir mi? 1236-1241 yılları arasında, tarihin en büyük askeri harekâtını yürüten Batu Han (Çengiz’in torunu) ordusunda 500 binden fazla Türk, ancak 60-70 bin kadar Moğol vardı. Çengiz çocukları ile bazı Moğol oymakları ve asilzadelerinin Türkleştiği doğrudur. Ancak bu, Türk denizi içinde birkaç damladır.

Anadolu’ya gelen Türkler ise büyük ve kalabalık nüfuslar halinde yarımadayı doldurdular. Birkaç asır sonra Rumeli’yi de aynı şekilde Türkleştirdiler. 12. Ve 13. Asırdaki kalabalık Türk akın ve göçleri sırasında, zaten az olan yerli kavimlerden bir kısmı Balkanlara çekildi. Kalanlarla 20. Asrın başlarına kadar yan yana yaşadık. 16. Yüzyıla ait tahrir defterleri üzerindeki araştırmalar, Türk’e nispetle Hıristiyan nüfusun ancak onda bir civarında olduğunu göstermiştir. Tahrir defterlerinde, her köy, oba ve mahallede yaşayan aileler ve bekâr isim isim sayılmış, ne kadar vergi ödeyecekleri belirtilmiştir. Vergiden muaf olanlar da ayrıca yazılmıştır. Hıristiyan tebaa da köyüyle, mahallesiyle, ödeyeceği vergi miktarıyla, “taife-i zimmiyan” adı altında isim isim sayılmıştır. Türkler, Müslüman olmadıkça bunlarla evlenmezdi. Hıristiyan tebaa arasında Müslüman olanlar ise çok nadirdi. Çünkü devlet, zimmîleri Müslümanlaştırma siyaseti gütmezdi. Tersine, Hıristiyan olarak kalmalarını tercih ederdi. Kıbrıs’taki şer’iye sicilleri (mahkeme zabıtları) üzerinde yapılan bir araştırma, 300 yılda sadece 400 ihtida( Müslüman olma) vak’ası olduğunu göstermiştir. 1915-1920 yıllarını hatırlayacak kadar yaşlı olanlarımız, komşu Hıristiyan mahalle ve köyleri bilirler. O tarihlerde de, 16. Asırdaki gibi nüfusumuzun ancak onda biri kadarını teşkil eden Hıristiyanlardan Rumlar, 1923’te mübadele anlaşmasıyla Yunanistan’a gönderildiler. Ermeniler ise Birinci Dünya Harbinde ve Milli Mücadelede bizi arkadan vurdukları için tehcir edildiler. Büyük bir kısmı da kendiliğinden Ermenistan’a, Lübnan’a, Avrupa ve Amerika’ya gitti. “Türkler Anadolu’ya gelmeden önce, burada yaşayan milletler ne oldu, uçmadı ya, elbette bizimle karıştılar” iddiasının cevabı işte budur.

Görüldüğü gibi Türkistan’da ve Anadolu’da Türk soyundan başka kavimlerle karıştığı iddiası yanlıştır; bazı zan ve faraziyelerden ibarettir. Düşünülmeden, araştırılmadan, daha dün gibi bir tarih olan 1923’teki mübadele anlaşması dahi hatırlanmadan ortaya atılan rastgele bir iddiadır.

Elbette soy, Türk milliyetini meydana getiren tek unsur değildir. Fakat belirleyici ve önemli bir unsurdur. Korumamız ve geliştirmemiz gereken bir unsur.

Türk soyundan olmak ne büyük bahtiyarlıktır! Tanrı Türk soyunu korusun! “

Burkay Kılavuz

2011