15 Mayıs 2013 Çarşamba

Andalığın da Bir Hukuku Var

Edepsizler meydanından yer verme bize Tanrım
Bu devirden geride ko bu devirden etme bizi

Türkçü gençler arasında yaygınlaşan "andalık" kavramı, Nihal Atsız’ın romanlarını okuyup etkilenen gençlerin birbirleri arasında kullandıkları bir hitap biçimini almıştır. Anlamı; “kan kardeşi” demektir.
Bozkurtların Ölümü’nde şöyle geçer:
“Onbaşılar kımızdan birer yudum içtikten sonra kalanını toprağa serptiler:
- “Gök tanık olsun. Yer tanık olsun. Ağaç tanık olsun. Su tanık olsun. And içtik. Anda
olduk. Kan kardeşiyiz”  dediler.”
Kullanımı kadar anlamına da sahip çıkmak gerekir.
Kan kardeşliği (andalık) kavramıyla, ilkokul çağlarımda Ömer Seyfettin’in “And” adlı öyküsüyle tanıştım. Orada, Mıstık’ın andası için kuduz köpeğe karşı canını öne koyduğu atılış, yaşamım boyunca adanmışlığın simgesi oldu.  
Yaşamım süresince dostluk kurduğum ya da bir biçimde tanış olduğum kimselerin sıkıntılarında her zaman en önde olma güdüsü buradan geliyor.
İnsanların birbirleri için fedakârlıkta bulunması kadar erdemli bir davranış yoktur. Karşılık beklenmeden atılan her adım kurulan dostlukların temeline işler. 
Birbirine “Anda” diye hitap eden birçok kişi bu öyküden habersizdir. Oysa andalığın nakış nakış işlendiği bu şahane kısa öykü her Türk çocuğunun küçük yaşta okuması gereken ender eserlerdendir.
Okumamışlığı olanlar mutlaka okusunlar, orada bir Türk’ün can dostu için yaşamını feda eden atılışı-geri dönmeyişi anlatılıyor.
Günümüzde birbirinin ayağını kaydırmak için pusuda bekleyen sözde(!) andalar bir yana, Mıstıklar bir yana. Böyleleri az gelir yeryüzüne. Hele de merdin hasına hasret olduğumuz şu günlerde mumla arıyoruz Mıstıkları.
Öyküde Türk çocuklarının ahlakî saflığı ön plandadır. Bu değerler içerisinde andalığın tanımı şöyle yapılıyordu:
“ Biz birbirimizin kanlarını içeriz. Buna "ant içmek" derler. Ant içenler kan kardeşi olurlar. Birbirlerine ölünceye kadar yardım ederler, dertli günlerinde birbirlerine koşarlar.” 
Mıstık’ın kan kardeşi için kendini feda edişi göz dolduracak nitelikte bir ibretlik durumdur.
“Bilmiyorum, aradan ne kadar zaman geçti? Belki altı ay... Belki bir yıl... Mıstık'la kan kardeşi olduğumuzu unutmuştum nedense. Yine birlikte oynuyor, okuldan eve birlikte dönüyorduk. Bir gün hava çok sıcaktı. Büyük Hoca, bize yarım günlük tatil verdi. Tıpkı perşembe günü gibi... Mıstık'la sokağın tozları içinde yavaş yavaş yürüyorduk. Ben fesimin altına mendilimi koymuştum... Terimi silemediğim için yüzüm sırılsıklamdı. Büyük, geniş bir yoldan geçiyorduk. Kenarda yığılmış bir duvarın temelleri vardı. Birdenbire karşıdan iri, kara bir köpek çıktı. Koşarak geliyordu. Arkasından birkaç adam kalın sopalarla kovalıyorlardı. Bize, "Kaçınız, kaçınız, ısıracak!.." diye bağırdılar. Korktuk, şaşırdık. Öyle kaldık. Önce ben biraz kendimi toplayarak, "Aman, kaçalım..." dedim. Gözleri ateş gibi parlayan köpek bize yetişmişti. O zaman Mıstık, "Sen arkama saklan!..." diye haykırdı, önüme geçti. Köpek ona saldırdı. 
İlkin hızla birbirlerine çarptılar. Sonra tıpkı güreşir gibi boğaz boğaza geldiler. Köpek de ayağa kalkmıştı. 
Biraz böyle savaştıktan sonra ikisi de yere yuvarlandılar. Mıstık'ın küçük fesi, mavi yemenisi düştü. Bu savaş, bana pek uzun geldi. Titriyordum. Sopalı amcalar yetiştiler. Köpeğe odunlarının bütün gücüyle birkaç tane indirdiler. Mıstık kurtuldu. Zavallının kollarından, burnundan kan akıyordu. Köpek, kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırmış, ağzı yerde, dörtnala kaçtı. Mıstık, "Bir şey yok... Acımıyor... Biraz çizildi..." diyordu. Evine götürdüler.” 
Köpeğin kuduz olması Mıstık’ın yaşamına mâloldu.
Ve öykü şöylece biter:
“…Erken kalktığım açık, bulutsuz sabahlar, herkes gibi bana da çocukluğumu hatırlatır. Belleğimde sonsuz ve mor bir tanyeri ülkesi gibi kalan doğduğum yeri gözümün önüne getirmek isterim. Ve hep, farkında olmayarak sol elimin işaret parmağına bakarım. Birinci boğumun üstünde hâlâ beyaz çizgi şeklinde duran bir küçük yara izi, bence çok kutsaldır. Andı için ölen, hayatını mahveden kahraman kan kardeşimin, sıcak dudaklarını tekrar parmağımın ucunda duyar, beni kurtarmak için kendisinden büyük, kudurmuş, iri ve kara çoban köpeğiyle pençeleşen o aslan ve kahraman hayalini görürüm. 
Ve ulusumuzdan, sezgilerle bezeli Türklükten uzaklaştıkça, daha kokuşmuş derinliklerine yuvarlandığımız karanlık uçurumun, bu ahlâk ve bozuculuk, vefasızlık ve bencillik, bayağılık ve miskinlik cehenneminin dibinde, üzgün ve şartlanmış kıvranırken, saf ve nurdan geçmiş, kaybolmuş bir cennetin gerçekten uzak bir serabı halinde karşımda açılır... Beni mutlu eder. Saatlerce Mıstık'ın anısıyla, bu aziz ve soylu üzüntünün eskiyip, unutuldukça daha çok değeri artan tatlı hüzünlü acısından tat duyarım...”
İnsanların ikiyüzlülüğünden, beleşçiliğinden, engerekliğinden ve korkaklığından her nefret edişimde Mıstık gözümde canlanır ve hüzünlü sonu gözlerimi doldurur.


Burkay Kılavuz

Sayı:2 Mayıs 2013/Ulukayın Dergisi

13 Mayıs 2013 Pazartesi

Vaktiyle Bir Atsız Varmış-Kitap


Fırat Kargıoğlu tarafından hazırlanan kitabın içeriği başlıca şöyledir:

* “Sunuş” – Dr. Buğra Atsız

* “Önsöz” – Prof. Dr. İskender Öksüz

* “Bir Nefeslik Ziyafete Başlamadan Evvel Bir Girizgâh” – İsa Dadallı

* “Toplu Bakış: Yazmasam Deli Olacaktım” – Fırat Kargıoğlu 

* “Bir Garip Adam [Biyografik Deneme]” – İlkin Esen Yıldırım

1. BÖLÜM - "BİTMEK BİLMEYEN MESELELER..."

* “İçten”, Açıkyürekli Bir Yorumlama Gereksinimi Ya da Atsız’a Komplekssiz Bir Bakış” – Emre Koşak

* “İki Aykırı İdealist: Faşizm İddiaları Bağlamında G. Gentile ve H. Nihal Atsız” – Mustafa Onur Tetik

* “1944: Atsız Haklıydı…” – Burkay Kılavuz

* "Atsız Bey ve Alparslan Türkeş” – Murat Yılmazer

2. BÖLÜM - "ANLARIZ ATSIZ'I FELSEFEYLE İLİMLE..."

* “Türkçülüğü Anlaşılmasına Engel Bir Entelektüel” – İkbâl Vurucu

* “Savaş Bağlamında Atsız’ın Yaşam Felsefesi” – Mete Aksoy

* “Atsız ve Din Üzerine” – Ferit Salim Sanlı

* “Bir Entelektüel Olarak Atsız’ın Siyâsete Bakışı: Hocaoğlu İle Bir Mukâyese” – Halil İbrahim Koç

* “Atsız’ın Dil Davası” – Yunus Emre Uyar

* “Atsız ve Hegel: Analojik Bir Okuma” – Ziya Kıvanç Kıraç

* “Atsız’ın Kimlikleri” – Murat Karataşlı

* “Mitoloji, Toplumsal Hafıza, Fantastik Edebiyat ve H. N. Atsız” – M. Bahadırhan Dinçaslan 

* “Atsız Vesilesiyle Kutsallar ve Kutlular Üzerine: İktisat Hususunda Bir Çerçeve” – Oğuz Atalay

* “Atsız ve Ayn Rand: Metot Dışı, Aykırı Bir Bakış” – Afşar Çelik

3. BÖLÜM - "BİRAZ DA ŞİİR YA DA 'YOLLARIN SONU'..."

* “Dilaver Cebeci’nin Atsız’a “Dokuzlama” Vedası ve Bir Ruh Bütünlüğünün Yansıması Beyanındadır” – Erkan Çakıcı

* “Türkçe Gönül Dilimiz: Atsız Ata ve Türk Kızı” – Zülfükar Aytaç Kişman