18 Eylül 2019 Çarşamba

Adanalı Türkçüler, Genç Atsızlar, Yalanlar ve Gerçekler

Mücadelem, yaşamımın beyni, kalbi ve damarlarımda akan kanıdır. Türkçü olarak kendimi ifade ettiğim günden beri çocukluk arkadaşlarımdan, sınıf arkadaşlarıma, birlikte bir dönem kader ortaklığı yaptığım dostlarıma kadar birçok çevrede gördüğüm yüz çevirme, ötekileştirme ve selam kesme bu davanın tadı tuzu oldu benim için.

Hayatımda beni en çok sarsan ve büyük yıkıma neden olan şey, inandığım kimselerle yollarımı ayırma mecburiyetinde kalmak olmuştur. Çoğunluğa karşı, birlikte mücadele ettiğin kimselerle karşı karşıya gelmek kadar kötü bir durum yoktur. Buna açıktan kederlenemediğin gibi, yıllarca birlikte mücadele ettiğiniz; size karşı olan kişilerin ekmeğine yağ sürmemek adına, olanları anlatma çabasına da girişemezsin. 2012 yılından beri Adana ve Bursa arasında geçen konular hakkında yalan yanlış propagandaların yapıldığını, 2017 yılında derneğimizi kurduktan sonra tanıştığım kişilerden öğrendim. Birbirini tanımayan kimselerin aynı şeyleri söylemesi duyduklarımın doğruluğu konusunda beni ikna etmiştir.

Bir kesim Türkçü gencin, gözlerinde büyüttükleri kişilerin aslında öyle olmadığını anlatmak zor iştir. Bu yazıyı yazmamdaki amaç bazı bilinen şeylerin, yaşadığım boyutunu anlatmaktır. Duydukları ile yargılayanlar ve yaşadıklarını çarpıtıp anlatanlar için ağır gelecektir.

Yazı hiçbir şekilde kimseyi aşağılama ve karalama amacı ile yazılmamıştır.

Yaşananlar anlatılmaktadır.

Doğduğumdan beri, evinde Atsız'ın fotoğrafı asılı olan bir ailenin ferdiyim. Soycu Türkçülük hayatımın her alanında ailemden bana geçmiş olan en değerli mirastır.

Benim gibi düşündüğünü sandığım arkadaşlarımla Türkçülük adına bir şeyler yapabilme arzumu, 2004 yılında üniversite öğrenciliğimin ilk yılında hayata geçirebildim.

Adanalı Türkçüler adı altında birkaç üniversiteli ve liseli gencin bir araya gelmesi 2004 yılının sonlarına rastlar. Daha sonra bu girişimler, Fetöcülükten içeri alınan bir savcı tarafından Türkçü terör örgütü kurma iddiasıyla mahkemeye kadar gidecek ve beraat kararı ile sonlanacaktır.


Amacımız fikrimizi yaymak ve farkındalık yaratmak. Bir siyasi gruba dahil olmadan Türk Milliyetçiliğini sahada göstermek. Toplantılar, afişlemeler hep o dönemin birer amatör girişimi olarak devam etti.


İlk girişimlerimizden birisi çok acemice hazırlanmış bir afişi sokaklara yapıştırmak oldu. Evde bilgisayar bile yok o dönemde. "Türkiye Türklerindir" "Zafer Mehmetçiğin Süngüsünde kalacaktır ", Yıl 2005.









Genç Atsızlar adını sokakta, 2005 yılında Adana'da kullanan Adanalı Türkçülerdir. Genç Atsızlar adı ile teşkilat kurulması da 2009 yılında hayata geçmiştir.


Birçok sanal sitelerde yazdığı ya da grubun kendi yayın organlarında belirtildiği gibi Genç Atsızlar grubu 2005 yılında Bursa'da kurulmamıştır.




Adanalı Türkçüler olarak 3 Mayıs'ta gazeteye ilan, sokaklara afiş, Türk esnaflara Atatürk temalı etiketler dağıtma gibi o yaşın getirdiği bir takım şeyler yapıldı. Dernek kurma girişimlerimiz, öğrenci harçlığıyla, olumsuz sonuçlandı. Kimseden para almak istemediğimiz gibi, aramızda toplandığımız harçlıklar buna yetmiyordu.


4 Ağustos 2006/Adanalı Türkçüler

2008 yılına kadar Adanalı Türkçüler olarak faaliyetlerimiz bu şekilde devam etti. Benim gibi üniversitede okuyan arkadaşlarımız, gittikleri illerde faaliyetlerde bulunmaya yeni Türkçü gençlerle tanışmaya çalıştılar.


2004 yılından itibaren yayın yaptığını öğrendiğim nihalatsiz.org(turkcu.net) sitesi ile 2006 yılında yayına başladığını öğrendiğim atsizcilar.com sitesi Türkçülük, Atsız ve Turancılık üzerine yayın yapan ve ilgi gören forumlardı.


2004 yılında Atsız Beğin ölüm yıl dönümü için, Niğde Fen Edb. Fakültesi 4. sınıfta okuyan bir ağabeyim, bu sitenin sahiplerinin Ankara'da bir anma toplantısı gerçekleştireceğini söyledi. Birlikte gidelim dedi. Bu vesileyle Ankara'ya gitmiş olduk. Kafamda canlandırdığım toplantı masası, ak sakallı büyükleri, gözlerinden Türklük fışkıran Türkçü ağabeyleri hayal bile edemezsiniz.


Neresi neresi derken buluşma diye ayarladıkları yer bir meyhane çıktı. O zamanlar gizli yaptıkları için önceden adres bilgisini vermiyorlar. Arkamızda büyük bir ekranda maç izleniyor, garson bana soruyor ne içersiniz diye. Kola dedim. Fakat bendeki hayal kırıklığını anlatamam. Kemal Aksungur adlı kişi ve 7-8 kişi daha var. Rakılarını, biralarını içerek arada iki dörtlük şiir okuyarak Atsız Atayı andılar. İçkisinde değildim olayın ama ciddiyetsizlik diz boyuydu. Böyle olmamalıydı.


Turkcu.net kapandıktan sonra Atsızcılar.com adıyla ve aynı verileri kullanarak yayın hayatına başka bir forum girdi. Atsızcılık dediğimiz şeyi dibine yansıttılar. Kendilerine has "CHP'li Olmayan Türkçü değildir", "Kuran'a ve peygambere küfretmek" gibi saçma sapan saplantıları vardı. Site sahibi ve yönetici kısmı kesinlikle kendilerini açık edecek şeylerden kaçınıyorlardı. Tanışmak isteseniz bulamazsınız. Sevmedikleri ya da ters düştükleri kişiler hakkında, açıktan kişisel bilgilerini ve fotoğraflarını yayınlayıp, küfür edip, dalga geçmek gibi aşağılık bir tavırları vardı. Bunlara Türkçü demek mümkün değildi. Kendilerini eleştirdiğim için ben de okların hedefine düşmüştüm.


Ve bu sitelere girip, Türkçülük ve Atsız'dan soğuyup, hayatının sonuna kadar bir daha bahsetmeyecek onlarca kişi tanıdım. Sitelerin yayın amacı da buna yönelikti. 2002'de iktidarın değişmesi ile başlayan süreçte Türkçülük bir tepki olarak yükselişe geçti. Bunu birilerinin kontrol altına alması gerekiyordu. Öyle de yaptılar, belli bir dönemine ben şahit oldum.



Facebook ve MSN üzerinden Türkçü olduğunu öğrendiğimiz kimselerle iletişim kuruyorduk. Böyle böyle tanıdıklarımız çoğaldıkça birlikte bir şeyler yapabilme, ortaya koyabilme isteği haliyle oluşuyordu.


turkcuturanci.com adındaki site Atsızcılar.com'dan çıkarılan, kız kardeşi de orada yazan yeni emekli olmuş birisinin açtığı siteydi. O sitede yazmaya başladık. Adana'da bir buluşma gerçekleştirdik. Kendisiyle de tanıştık. Buluşma adı altında sadece bir kez o şekilde bir araya geldim. Foruma, iletişimde olduğum kişileri çağırdım. Geldiler, yazmaya başladılar. Bursa'da bunlardan birisiydi.


Daha sonra Atsızcılar.com ile olan mücadelemizde ne yazık ki bizim tarafımızda yer almadılar. Hatta Adana ve Bursa olarak sitede onlara cevap verdiğimiz için, atsızcılar.com'un sahibi Gökyeleli Bozkurt rumuzuyla yazan Mutlu Erdoğan için, Gökyeleli ile aramızı bozdun diye bize tavır koydu. Haliyle bizde siteden ayrıldık.


Kendi yayınımızı yapabileceğimiz bir site ihtiyacı doğdu. Kimseye bağlı kalmadan, engel yemeden ifademizi rahatça yapabileceğimiz bir forum, yazışmalık.


Bu olaylar sürüp giderken Niğde'de okulumun son yılıydı. Niğde'de iletişimde olduğum iki kişiye fikrimi açıkladım onayladılar. Genç Atsızlar adı ile bir teşkilat kuralım, Atsız adını istismar ederek sözlüklerde alay konusu olanlara karşı, bu işin ciddi bir Türkçülük mücadelesi olduğunu herkese anlatalım dedim. Kendimizi gizlemek, gizemli kılmak yoktu. Bu fikrimi onayladılar.


Akşam eve gittiğimde Caner Kara ile görüştüm. Aynı şekilde anlattım o da onayladı. Ve Genç Atsızlar teşkilatı bu şekilde kurulmuş oldu.


Ertesinde ilk olarak yayın yapabileceğimiz bir site-forum kurmaya başladım. Amatör çalışmalarımla bir iki ay içerisinde işimizi görecek bir şeyler ortaya koydum.


Adana-Niğde-Bursa-Tarsus olarak yola çıktık. Akabinde Trabzon, Kırşehir derken yeni yeni iller eklenmeye başladı.


Tüm bu çalışmalar devam ederken, atsızcılar.com sitesi Adana ve Bursa hakkında o kadar aşağılık paylaşımlar yaptı ki ailevi fotoğraflarımızı paylaşıp altına küfür edip, telefonla arayıp tehdit etme gibi birçok ahlaksız saldırıda bulundular. Doğrudan rencide edici konular açıp, altına sahte hesaplarla küfür yazdılar.


Facebook'ta aile fertlerimizin adına sahte hesaplar açıp uygunsuz şeyler yazdılar.


Hepsinin amacı yıldırıp, tiksindirip kendi kabuğumuza çekilmemizi sağlamaktı. Olmadı, yapamadılar.


Sonrasında Atsızcılar forumu kapandı. Bu sefer turkcuturanci.com aynı görevi üstlenmiş gibi bize karşı saldırıya geçti. Atsızcılar.com sitesinde yer alan aynı tavır orada da vardı. Küfür, Atsız Atayı putlaştırma falan filan. Hiç benimsemediğim tavırlardı.


Genç Atsızlar olarak 11 Aralık 2009 tarihinde Atsız Ataya ilk ziyaretimizi yaptık.



Genç Atsızlar dergisinin e-dergi olarak çıkarılması da bu döneme rast gelir.(Ocak 2010) Topladığımız yazıları ve şiirleri, amatör olarak kullandığım bir programda hazırlayıp, internette yayınladık. Her il kendi imkanlarıyla, fotokopi çekerek çoğaltıp çevresine dağıttı.


Hareket bu şekilde ilerlerken 2010 yılı Ağustos ayında askere gittim. Mart 2011'de askerden geldikten sonra grubun gidişatı farklı bir boyuta ulaşmıştı. Yeni katılanlarla birlikte ayrılanlarda olmuştu. Sonrasında da bu süreç böyle devam edecekti.


Geldiğimde ilk gördüğüm şey Adanalı Türkçüler sayfasının kapatılmış olmasıydı. Adana'dakilere nedenini sorduğumda Caner Kara böyle olmasını istedi dediler. Onlarla konuştuğumda, sayfalar dağınık olduğu için tek bir sayfadan iletişim kurmak için böyle yaptık denildi. Fakat İstanbullu Türkçüler ve Trabzonlu Türkçüler sayfaları halen yayındaydı. Nedeni o sayfa üzerinden iletişim kurdukları içinmiş. Adanalı Türkçüler sayfasında biz de magazin paylaşmıyorduk. Bizim için de aynı görevi görüyordu. Sonrasında yeniden açtım sayfayı.

Genç Atsızlar grubu olarak mücadele ettiğimiz her kim varsa hepsine karşı, tek bir adım geri atmadığım gibi, Bursa'ya gelen okları da birlikte göğüsledim. Çoğu kişi aman bana da küfür gelir, başım ağrır gibi tavırlara bürünse de aksini yapmadım. Hatta Bursa'daki arkadaşım o zaman bu durumu anlatmak için bana şöyle demişti: "-Anda, Burkay'la Caner dışında kimse edilen küfürleri üstüne almıyor zaten. Başkasına da küfür etmiyorlar biliyorsun." Hatta illerin etkinliği hakkında da altına şunu ekliyordu: "- Adana-Bursa ekseni olmasa diğer illerde ne çıkacak allah aşkına yav?"


Genç Atsızlar grubu içerisinde benim Caner Kara ile ilk ayrı düştüğüm nokta, turkcuturanci.com'un belaltı yaptığı saldırılara karşı aynı şekilde Bursalı Türkçüler tarafından misilleme yapılmasıydı. Karşımızdaki ne yaparsa yapsın aynı ağızla cevap vermeyi asla doğru bulmadım. Birilerinin kız kardeşi, çocuğu, ailesi ile ilgili paylaşımlar yaparak onlara saldırmak benim anladığım Türkçülük anlayışında yoktur. Bunu hayatımın hiçbir kesitinde yapmadım. Bizi Genç Atsızlar olarak farklı kılan da bu tavrımızdı. Lakin böyle gitmedi. O dönem ki yazışmalarımızda bu konu ile ilgili tavrım ve cevaplar aşağıdaki gibidir:

19.04.2011

Ben: "Anda atsızcılar.com un ...... nın kızına, bacısına ettiği küfürler yayınlandığı için tehdit ediyorlar. Aslında onları özelden göstermek en iyisi olacaktı. Ama haftalarca site de durduğu gibi, halen bir sayfada(facebook) Genç Atsızlar adına bunları deşifre eden yayın yapılıyor.
Onların kahpelikleri tartışılmaz ama bir nevi bacısının, kızının resminin yayınlanmasına aracı olmuş olduk. Bu bizim hatamızdır. Açıktan değil özelden uyarılmalıydı .....
Her neyse, ben zaten kimsenin bacısının resmini yayınlayıp küfür etmem. Bizim adımıza ettiğini gördüğüm arkadaşla da irtibatımı koparırım. Baştan beri prensibim buydu. Aksini yaptığım bir olayı gösteremezler."

Caner Kara: "Tamam anda, bahsettiğin bizim yüklediklerimiz hangisiyse kaldıralım. O dediğin sayfayı da kim açtıysa kapatsın. Eğer bu gece bu işlem biterse birisi bana cepten mesaj atsın.
Ben yarın .... beyefendiyi arayıp, meydandan çekiliyorum.Bu yollar sana helal derim. Şunu anladım ki -sözüm meclisten dışarı- Türkçülük, böyle taraftarları varken yükselmeyi hak etmeyen bir dava. Bunların kurduğu Turan'da dağa çıkarım ben. Şimdi ayrılmak zorundayım. İyi geceler."

Türkçülüğü yükseltecek olan birilerinin mahremine dil uzatmak mıydı?

Bundan sonra gelişen olaylar birbirini aynı şekilde tetiklediği gibi kopmaların ve ayrılmaların da başı olmuştur.

20.04.2011 tarihli Genç Atsızlar Yazışmalığındaki(forum) iletisinde Caner Kara şu ifadelerle ayrılığını alenen ilan etti:

“Genç Atsızlar bundan böyle Caner Kara olmadan yoluna devam edecek.
Madem Türkçülerin birleşememesinin, eylem yapamamasının tek nedeni benim; bundan böyle hiçbir Türkçüyle, hiçbir ortak eyleme girmeyeceğime, hiçbir yazışmalıkta fikir dahi paylaşmayacağıma şeref sözü veriyorum.”


Bu ileti üzerine kendisine bunu yapmaması gerektiği konusunda karşı da çıktım. Dava arkadaşlığı bunu gerektirirdi.


2011 yılında Genel Seçimler yapıldı. Bu seçimle ilgili boykot kararı önerildi. Hiçbir siyasi parti ile halen bağım yoktur. O zaman da oy vermenin ya da vermemenin benim için bir anlamı yoktu. Boykotu her zaman saçma bulsam da grupla birlikte hareket etmek adına ben kabul ettim. Fakat bu konu ile ilgili Adana'da grubumuzda bulunan arkadaşlar ayrılık çıkardılar. Bunların kim olduğunu da kendisine ilettim. Durum böyle böyle diye. Hal böyle olunca Bursalı Türkçüler adına yapalım o zaman biz de dedi. Diğer iller kabul ettiğine göre Genç Atsızlar adıyla yapılsın dedim. İkinci kırılma noktası da burada yaşandı.

Aynı yılın 3 Mayıs'ın da Ankara'da bir etkinlik gerçekleştirmeyi planlıyorduk. Her ilden Türkçüler gelecekti. Vakit yaklaştığında, önceki konulara kısas olsun mahiyeti ile Bursalı Türkçüler katılmayacaklar diye misilleme yaptı.

Böylece ardı sıra giden kutuplaşma devam etti.

Caner Kara, hareketten çekildiğini bildirdiği için grubun problemleriyle ben muhatap oluyordum. İstanbul'da o sıralarda sürekli Genç Atsızlar ve İstanbullu Türkçüler pankartı krizi yaşanıyordu.

İstanbul için, benim askerde olduğum dönemde, Caner'in ben atadım dediği Portal Günde rumuzlu arkadaşla irtibatta idik. Temsilciliğimizi üstlenecek vasıfları olmadığı için bu arkadaşı ben görevden aldım. Özelden, görevden alındığını attığım o iletiyi de profiline taşıyarak edebsizliğin daniskasını yaptı. Kendine yandaş arıyordu.

Bu bayan arkadaşla ilgili ilk problem neden gerçek adını kullanmıyorsundan çıktı. Bursa'nın, İstanbul'un, Adana'nın, Kırşehir'in olduğu Facebook'taki yazışma grubunda bu konu hakkında oldukça fazla tartışma yaşandı. Gruptan ayrılmasına rağmen Caner de o grupta bulunuyordu. Sadece, Genç Atsızlar Facebook yöneticiliği ile forumdaki yöneticilik hesabından çıkmıştı.


Rumuzların ardına saklanarak bize karşı hakaret eden, kim olduğu belli olmayan, Türkçülüğe zarar vermek gibi belirgin bir amacı olan sitelere ve kişilere karşı mücadele verirken, hep açık kimliğimizle kendimizi ifade ettik. Saklanmak ya da kendimizi gizlemek bizim tavrımız değildi. O yüzden bizim İstanbul temsilciliğimizi yapacak kişinin de kendisi gizlemeye çalışması kabul edilebilecek bir şey değildi. Bu konu hakkında oldukça uzun yazışmalar oldu. Hatta "biz senin Türkçülüğe olan hizmetlerini biliyoruz abla" gibi Portal'a destek mahiyette şeylerde yazılıyordu. 

Bu olayların üzerinden 1 yıl geçtikten sonra, internette bu kadın ile ilgili adının ve soyadının yazdığı, bir erkek ile ilgili uygunsuz fotoğraflarının çekildiği rezil rüsva bloglar açıldı. Adana'da aramızdan uzaklaştırdığım bir bayan müsveddesi ile İzmir'deki bir velet yaptı bunu. Daha sonradan bana da saldırdılar, orada kendilerini açık edip, Caner'i rezil ettik seni de ederiz gibi sözler sarfettiklerinden biliyorum. Hodri meydan dediğim halde o kadar yürekli olmadıkları için benim hakkımda sahte bir blog açmaktan öteye gidemediler. Fakat esas konuya dönecek olursak, Portal hakkındaki tespit ve endişelerimde ne kadar haklı olduğumu o zaman anladım. Bir hayat kadını için bana tavır alanlar, onun Türkçülüğe olan hizmetlerini bildiklerini söylüyorlardı. Hizmetin ne olduğunu görmüş olduk!


Bu olaylar sürüp giderken, Genç Atsızlar forumunda "Kanuni km hesabı Atatürk'ten büyüktür.", "Atatürk'ün şapka devrimini niye yaptığını anlamış değilim."diyen Caner'e karşı tartışmalarım devam ediyordu. Dikkat ederseniz şeref sözü ile bitirilen yazmama işi, askıya alınmış ve hala yazmaya devam ediyordu. Atatürk'e büyük bir saldırı furyasının olduğu bir zamanda bunları dile getirip, genç Türkçüleri bu sözlerle muhatap etmek mantıklı bir hareket değildi.

Her zaman söylerim, Atatürk'e karşı Türkçülük olmaz. Atatürk bu ülkede Türkçülüğün uygulayıcısıdır! Ziya Gökalp'in dediği gibi:

"Evvelce, Türkiye'de Türk Milleti'nin hiçbir mevkii yoktu. Bugün, her hak Türk'ündür. Bu topraktaki hâkimiyet, Türk hâkimiyetidir. Siyasette, kültürde, iktisatta hep Türk halkı hâkimdir. Bu kadar kat'i ve büyük inkılâbı yapan zat, Türkçülüğün en büyük adamıdır. Çünkü düşünmek ve söylemek kolaydır. Fakat yapmak ve bilhassa muvaffakiyetle neticelendirmek çok güçtür."


11.05.2011 tarihinde Portal konusunun geçtiği ortak yazışma grubunda, kendileriyle birlikte artık iş yapmayacağımı belirttim.

Fakat bundan sonraki süreçte, hiçbir şekilde Genç Atsızlar hareketine katılmayacağına dair şeref sözü veren arkadaş, bu sözünü yedi ve harekete ben tamamen çekildikten sonra tekrar döndü.

Genç Atsızlar Facebook sayfasında halen paylaşım yapılıyordu. Sayfanın kurucu yöneticisi olarak ben de dahildim. Birlikte hareket etmeyip bölmek istesek, bölünemeyecek o kadar şey vardı ki bunları paylaştırmak güçtü. Sayfa, paylaşım sayfası olarak devam ediyordu.


Bu sırada Adana'da Genç Atsızlar olarak eyleme devam ediyorduk. Ve Genç Atsızlar Dergisinin son sayısını tek başıma çıkardım, yayınladım.

Genç Atsızlar Facebook sayfasında ara ara Atsız Beğ'in Atatürk'e karşı olduğu noktalar ve kağanlık özlemleri paylaşılıyordu. Ben de Atsız Beğ'in Atatürk'ü öven ve rejimi destekleyen yazılarını paylaşıyordum. Bir yerde artık dama dedim. Bunu paylaşan arkadaşları sayfadan çıkardım. Onun üzerine Bursa ile irtibatı, benimle olan muhabbetinden daha sıkı olan Elmir(o sırada sayfada halen yöneticiydi onu çıkarmadım) isimli arkadaşın yönetici profilinden girerek beni yöneticilikten çıkarmışlar. 2 gün boyunca kime sorduysam, Elmir de dahil kimse bir şey bilmediğini söyledi.


Sayfanın çalınması ihtimaline karşı gencatsizlar2009 sayfasını yayına aldım. Oradan da sayfanın çalındığını anlattım. Meğerse, Canersiz yoluna devam eden Genç Atsızlar'ın sayfasına, Caner müdahale edip beni yöneticilikten çıkarttırmış.


Bunun üzerine zaman zaman tartışmalar yaşandı. Bursa'daki elemanlar namertçe yorumlar yaparak hakkımda iftira atmaya başladılar. Arkadaşlar ne de olsa Türkçülük için çalışıyorlardı.


Bir paylaşımın altında Caner Kara ile denk geldik. Bunu yüz yüze çözelim diye sözleştik. 30 Eylül 2012 tarihinde Ankara'da görüşmek üzere sözleştik.


Ankara'yı bilmediğim için Adana'dan oraya okumaya giden arkadaşlara bildirdim. 2 kardeşim beni söyledikleri yere götürdü. Kendisi de Recep ve Elmir olmak üzere yanında iki kişiyle gelmişti. Adını bilmediğim bir parkta buluştuk. Beş dakika eder ya da etmez, parkta boğuştuk. Uzaktan bir iki yumruk sallamaları falan derken, bir kadın çocukların korktuğunu, polisi arayacağını söylemiş, kenarda duranlara. Öylelikle ayrıldık. Kimsenin sırtının falan yere geldiği yoktu. Doğru düzgün vuruşma da olmamıştı.(bir yumrukla beş takla attırmak, Caner Kara'nın kendi hayalinde yarattığı tatlı bir rüya) Ben kendi açımdan söyleyeyim, beni tanıyanlar iyi bilir ki, gözüm döndüğünde sonunun ne olacağını düşünmeden kendimi kaybederim böyle olaylarda. Fakat öfkeli değildim.


Başka bir yere geçtik. Yanımızdakiler oturun konuşun dediler, oturduk.


Sen şunu yaptın, sen böyle yaptın derken orda bir takım kararlar aldık. Caner Kara "Genç Atsızlar adı ile faaliyet yapmamaya, bu adı kullanmamaya söz verdi" ben de "Genç Atsızlar sayfasına karşı açtığım Genç Atsızlar 2009 sayfasını kapatacağıma" söz verdim. O gün olanları da kimseye anlatmayalım dediler, ben de tamam dedim. Ankara'ya giderken söylediklerim dışında da kimseye bahsetmedim ve bu şekilde ayrıldık oradan. Fakat sonrasında olaylar, hiç de karşı tarafın söz verdiği gibi olmadı. İki ay sonra çıkan, İnegöl Yıldırım Gazetesindeki bir haber üzerine, haberi fark ettikten sonra Elmir ile olan yazışmam şu şekildedir:








Verilen sözler tutulmadığı gibi, Ankara'da olanlar hakkında, sağa sola anlattıkları da gerçeği yansıtmıyordu. "Ben dövdüm, şöyle ettim" gibi Çingene ağzıyla arkamdan konuşup, yıllarca hakkımda böyle asılsız propaganda yapmışlar. Olayı görmeden, görmüş gibi anlatanları da duydum. Bu başkanlar Türkçü gençliği temsil ediyoruz diye hareketin içinde barınıyorlar. Sizin Atsız'dan öğrendiğiniz bu mudur?

Ben düşmanımı iyi bildiğimden dolayı, beni otogara getiren kardeşime şunu dedim; bir fotoğraf çekilelim de yarın bir gün "dövdüm, şöyle ettim" gibi yalanlarla arkamızdan atarlarsa elimizde bir hatırası olsun. O fotoğraf budur:



Olayları sürecine göre yazmaya çalıştım. Duyduğumu değil yaşadıklarımı yazdım. Bu iftira ve yalanlar hayatınız boyunca sizler için bir leke olarak kalacaktır. 

Yalanlar üzerine kurduğunuz harekette varacağınız nokta bellidir. 

Beni, üzerinden 7-8 yıl geçmiş olayları yazma mecburiyetinde bırakan şey kendime olan saygımdır. Bu konu hakkında çok fazla soru geldi. Çoğunu internet üzerinden cevaplamadım. Sadece yüz yüze konuştuklarıma, hakkımda söylenenleri duyduktan sonra doğrusunu anlattım.

Türkçülük mücadelem hayatımın her alanında devam ediyor. Son nefesime kadar da devam edecektir. Her zaman düşmanla savaşacak değiliz, bağırsaklarımızda yaşayan parazitlerle de zaman zaman sorun yaşayabiliyoruz. Hepsine yetecek gücüm var!

Tanrı Türk'ü Korusun!


18.9.2019

29 Ekim 2017 Pazar

29 Ekim Söyleşisi Açılış Konuşması

Saygıdeğer büyüklerim, değerli dava arkadaşlarım, andalarım;

Türk Cumhuriyetinin ilanının 94. Yılını kutlamış bulunuyoruz. Başbuğ Atatürk’ün deyimiyle “En büyük bayramdır, kutlu olsun!”.

Bu cumhuriyet ki, asırlardır Türklüğü hor görülmüş, dili dışlanmış, kurucusu olduğu devlette söz sahibi edilmemiş bir milletin aydınlanma çağı olmuştur.
Bu büyük bayramın yıldönümünde, Atatürk dönemi kazanımlarımızın birer birer yok edilmesi sevinçlerimizi buruk bir sevince sevketmiştir.

Atatürk’ü olmayan milletler, tarihin tozlu sayfalarında kalmaya layıktır. Eğer ki Atatürk’ün mücadelesini, Türk gençliğine aşılayamazsak tarih bizi hakettiğimiz yere gönderecektir.

Adana Turancılar Derneği, kuruluş felsefesi olarak Türkçü-Turancı bir düşünce sistemini benimser. Mücadelesi, Türk Cumhuriyetini Türklerin yönetmesi ülküsünü taşır. Dünya Türklüğünün ortak bir payda da “Dilde, Fikirde, İşte birlik” düşüncesi hedefinde, ortak siyasi bir yapıda hareket etmesini arzular.

Tüm bu hedeflerin gerçekleştirilmesi uğrunda; Türk gençliğinin Türkçü bilinç içerisinde hareket etmesi için çeşitli söyleşiler, eğitimler ve anma toplantıları gerçekleştirir. 

Bir dayanışma kuruluşu olan Adana Turancılar Derneği aynı keza fikir derneğidir. Bu fikir siyaset ve kurumlar üstü olan Türkçülük’tür.

Türkçülük, vatandaşlık milliyetçiliği değildir. Türkçülük Anadoluculuk değildir. Türkçülük bin yıllık kardeşlik safsatasını bilmektir. Türkçülük toprağında Nato üsleri varken bağımsız olmadığının farkında olmaktır. Türkçülük Türk dünyasının sevincine kederine ortak olmak, gerekirse uğrunda savaşmaktır.

Türkçülük, en nihayet, Türk Devleti için tek kurtuluş yoludur. Türkçülüğü çeşitli kavram kargaşasına sokarak, siyasette veya başka zeminlerde, amacından saptırmaya çalışanlar bilmelidirler ki, Türkçülük, Türk ırkı sağolsun diyenlerin fikridir. Türkçülük, Türk soyunun üstünlüğüne inananların fikridir. 

Bu fikre başka aşı tutmaz. 1969’dan sonra bunu deneyenler, günümüzdeki iktidarı yarattılar. Bu paya ortak olanlar, Türkçülüğe ettikleri fenalığın farkındalar mı?
Bizler Atatürk’ün izinde, Atsızların, Sançarların fikir temelinde mücadele etmeyi kendimize ülkü edinmiş kimseleriz.

Bizleri etkinliğimizde yalnız bırakmayan bütün dava arkadaşlarımıza teşekkürü bir borç biliriz.

Türk ırkı sağ olsun!

Burkay Kılavuz

15 Eylül 2017 Cuma

KERKÜK (BİLDİRİSİ)

Allah nasip eder ömrüm vefa ederse Musul ve Kerkük’ü de Türk topraklarına katacağım” diyen Atatürk’ten sonra, gayrı milli bir dış siyaset izlenmiş ve Türkiye sınırlarının dışındaki soydaşlarına karşı korumacı bir siyasi yaklaşımı Kıbrıs konusuna kadar sergilememiştir. 

Irak Türklerinin ve Kerkük’ün geleceği konusunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi hem vicdani hem de milli sorumluluklarını yerine getirmekten kaçınmamalıdır.


Bu sorumluluklar, Irak Türklerinin yaşamlarını idare ettirebilmeleri için elzem olan milli varlıklarını korumak adına gerekli olan bütün unsurları içerir.
25 Eylül’de Bağımsızlık referandumu yapacağını açıklayan Irak Bölgesel Kürt Yönetimi on yıllardır süren, Irak’ta Türk’ü yok etme çabalarını demokratik bir süreçle taçlandırma gayretindedir.


Kerkük Irak’taki Türk varlığının sembolüdür. Bunu bilen Kürt eşkıyası Barzani, Kerkük düşerse Irak Türklerinin milli direnişinin kırılacağını ön görmektedir.
Milletler ölebildikleri kadar yaşama hakkına sahiptirler. Bin yıldan fazla bir süredir, vatan belledikleri topraklar için hayatlarını feda eden Irak Türkleri için Kerkük, Irak’taki Türk varlığının kalbidir.


Barzani ve sırtını sıvazlayan sömürgeci devletlerin en büyük yanılgıları, Türkiye’yi 81 ilden ibaret zannetmeleridir.


Tarihi geçmişi, sosyal ve kültürel zenginliği ile hakiki bir Türk yurdu olan Kerkük’ün Kürtleştirilmesine ve uydu bir Kürdistan kurulmasına müsaade etmemek için en ihtiyaç duyduğumuz an gelmiştir ve geçmektedir.


Tapularının yakılmasına ve Kerkük’e Kürt yığınlarının doldurulmasına geçmişte siyasi iradeyi koyamayanları artık bu konuda göreve davet ediyoruz.


Makam, siyasi irade ve sivil güç sahibi bütün gruplar, bu konuda duyarlılık göstererek Kerkük’ün bir Kırım, Ahıska ve Karabağ olmaması için çaba göstermelidirler.
Türk yurdu olan Kerkük’ü kaderine terk etmek gaflet ve hıyanet içinde olmaktır.
Biz Türkçü-Turancılar olarak Türk yurtlarında orantısız nüfus artışıyla varlıklarını daimleştirmeye çalışan emperyalist uşağı Kürt-Peşmerge gruplarına karşı her zaman ve her yerde çelikleşmiş bir Türk iradesi ile duracağımızdan kimsenin şüphesi olmasın!
Irak Türklerinin ve Kerkük’ün geleceği konusunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi hem vicdani hem de milli sorumluluklarını yerine getirmekten kaçınmamalıdır.


Bu sorumluluklar, Irak Türklerinin yaşamlarını idare ettirebilmeleri için elzem olan milli varlıklarını korumak adına gerekli olan bütün unsurları içerir.


25 Eylül’de Bağımsızlık referandumu yapacağını açıklayan Irak Bölgesel Kürt Yönetimi on yıllardır süren, Irak’ta Türk’ü yok etme çabalarını demokratik bir süreçle taçlandırma gayretindedir.


Kerkük Irak’taki Türk varlığının sembolüdür. Bunu bilen Kürt eşkıyası Barzani, Kerkük düşerse Irak Türklerinin milli direnişinin kırılacağını ön görmektedir.


Milletler ölebildikleri kadar yaşama hakkına sahiptirler. Bin yıldan fazla bir süredir, vatan belledikleri topraklar için hayatlarını feda eden Irak Türkleri için Kerkük, Irak’taki Türk varlığının kalbidir.


Barzani ve sırtını sıvazlayan sömürgeci devletlerin en büyük yanılgıları, Türkiye’yi 81 ilden ibaret zannetmeleridir.


Tarihi geçmişi, sosyal ve kültürel zenginliği ile hakiki bir Türk yurdu olan Kerkük’ün Kürtleştirilmesine ve uydu bir Kürdistan kurulmasına müsaade etmemek için en ihtiyaç duyduğumuz an gelmiştir ve geçmektedir.


Tapularının yakılmasına ve Kerkük’e Kürt yığınlarının doldurulmasına geçmişte siyasi iradeyi koyamayanları artık bu konuda göreve davet ediyoruz.


Makam, siyasi irade ve sivil güç sahibi bütün gruplar, bu konuda duyarlılık göstererek Kerkük’ün bir Kırım, Ahıska ve Karabağ olmaması için çaba göstermelidirler.


Türk yurdu olan Kerkük’ü kaderine terk etmek gaflet ve hıyanet içinde olmaktır.


Biz Türkçü-Turancılar olarak Türk yurtlarında orantısız nüfus artışıyla varlıklarını daimleştirmeye çalışan emperyalist uşağı Kürt-Peşmerge gruplarına karşı her zaman ve her yerde çelikleşmiş bir Türk iradesi ile duracağımızdan kimsenin şüphesi olmasın!

18 Ağustos 2017 Cuma

AHMET HALDUN TERZİOĞLU, CAZİM GÜRBÜZ VE ATSIZ ATA

AHMET HALDUN TERZİOĞLU, CAZİM GÜRBÜZ VE ATSIZ ATA

Geçtiğimiz günlerde bir Facebook hatırlatmasıyla önüme düşen “Kürt İlhanı Alp Urungu” kitabına tepki gösterdiğim paylaşımımı gözden geçirirken, tanışıklığımız uzun yıllara dayanan bir dava arkadaşımın Ahmet Haldun Terzioğlu ile yazışmasını yorumda tekrardan okudum. Yıllarca önce okuduğum bu yazışmanın bir bölümünü, “Bu da burada dursun” yaklaşımıyla tekrardan Facebook sayfamdan paylaştım.
Ahmet Haldun Terzioğlu’nun Atsız Beğ ile ilgili hiç yakışık almayacak ifadelerini içeren bu e posta yazışmasının bir bölümü, Atsız Ata ile alakadar olan Türkçülerin gündemine düştü.
Araştırmacı Yazar Türkçü Hayri Yıldırım’ın tepkisiyle birlikte de bir gündem oluşturdu.
Söz konusu yazışmanın, Terzioğlu tarafından yazılan kısmını, imlasına dokunmadan bilginize sunuyorum:

***

27 Kasım 2013 14:57 tarihinde ahterzioglu <ahterzioglu@gmail.com> yazdı:

As

keşke sonuna kadar okusaydın ki oku derim ben.

Tarihi gerçeklerle, olduğu gibi yazınca, bir de zamanını tam seçemeyince, ben de üzülüyorum.
Aslında Atsız Hoca gibi aslı astarı olmayan konuları gerçekmiş gibi dayamak en azından belli bir kesimden ilgi ve övgü alıyor.

Acı gerçek şu:
Atsız'ın yazdığı Kür Şad oğlu Alp Urungu tamemen uydurma...
Benim yazdığım Kürt Elhan'ı Alp Urungu gerçek!
Üzgünüm ama maalesef böyle...

Evet, şunda haklısın ve ben haksızım, kendilerine bugün Kürt diyen hainlerin etkisi ile maalesef KÜRT kelimesine bile tepk duyuyor insanımız. Ben de öyleyim inan.
Bu nedenle keşke yazmasaydım ya da her zaman her doğruyu yazmak zorunda mıyım, gibi bir sıkınıtı duyuyorum.
Ama ben bir and içim yamaya başlarken. Roman bile yazsam gerçeklerden ayrılamyacağım.
Ki son romanım AkSaçlılar'da bile yazdığım olaylar birebir birileir tarafından yaşanmış.

Çok üzgünüm. Kahrolsun bizi bu hale getirenler.

Kürt adınının Türkçe olduğu o kadar açık ve gerçek ki.
Bugün bütün dil bilimciler bu görüşte.
Anlamı da ortada.
Amma...
Benim düşüncemde adını bizim verdiğimiz ya da bir budunumuzdan alan alan KÜRT'ler bize ihanet ettiler.
O nedenle keşke şu an çok iyi satan ve tükenen anlayanlardan, tarih bilenlerden övgüler aldığım bu kitabı, birazcık gerçeklerden ayrılarak yazsaydım.
Yani gerçek değil de yalan yazsaydım.
Yani ben de Atsız'ın uydurmalarında Alp Urungu'yu Kür Şad'ın oplu yapsaydım.
Aynı İl Kağan'ı Kara kağan yapıp Oğuz Destanından aşırdığı gibi.
Ya da Kür Şad'ın hain ağabetyini kahraman ettiği gibi.
Ya da Göktürk Kağan'ı İşbara'yı binbaşı yapıp sıradanlaştırdığı gibi.

Ama dedim ya kendime andım var.
Hep dığrular doğrular...

İnanın yalan uydurmak, kahraman uydurmak benim yapmaya çalıştığımdan daha zor.
Kskoca anıtta, bengütaşta geçen KÜRT ELHANI ALP URUNGU'yu Kür Şad'ın oplu yapmak her babayiğidin harcı değil.
Bunu ancak Atsız yapar.
Ben yapmam.

Şimdi senden ricam o ki kitabı sonuna kadar oku.
Ne anlattığımı anla.
Sonra bana yeniden yaz.
Lütfen...

Selam ile...
Bu kitabı ben KURT diye de yazardım ama tarihe karşı ayıp etmiş olurduk.
Gelecekte de birisi benim Atsız'ı gerçekleri yazmadığı için ayıpladığım gibi ayıplardı.

Okumanı ve yazmanı bekliyorum.

Kitabın dına bir çözüm buluruz birlikte.
Bu konuda da önerini beklerim.
Ama hrika ve gerçek bir Göktürk hikayesine yazık etme.




27 Kasım 2013 18:02 tarihinde ahterzioglu <ahterzioglu@gmail.com> yazdı:



Klasik olmak, sıradan putçu bir Türkçü olmak anlayışına sahipseniz yapacak hiç bir şey yok.
Kaynakları zorlayarak dediğim çıksın diyorsanız yine yapacak bir şey yok.
Körtle, kürtle, kürütle vs. diye zorlama açıklamalara inanmak isteiyorsanız zaten aypacak bir şey yok.
Kürt yoktur, Kürt budun yoktur diyorsanız hiç yapacak bir şey yok.

Evet!
Atsız bir sürü şey uydurmuştur.
Üstelik bunlar güzel şeylerdir.
Üstelik bunlar yapıcı, Türkçü gençleri gururlandırıcı şeylerdir.
Yaşamayanları yaşatmış olmayanları oldu gçster miştir.
yeni  ve asla bire bir (Dikkat bire bir) gerçek olmayana bir destan yaratmıştır.
Irkçılığın ( Benim alsa katılmadığım ve Türk'e hiç yakıştıramadığım, Türk töresine uymayan bir ırkçılık) düşü görmüş, zamanın rüzgarına uymuştur.
Bu da onun analtımında zaman zaman çekici zaman zaman itici olmuştur.
Bunlara inanmak bağlanmak da sizin bileceğiniz bir iştir.
Şu zamandan sonra nerede Kürt yazıyordu nerede naslıl geçiyordu diye anlatma gereği bile duymuyorum.

Üstelik ben de romancıyım ve kalemim de güçlüdür.
Üstelik çok da üretkenim:
Çok da çalışıyor ve aritırıyorum.
Üstelik isteidğim gibi uydurur, istediğim ajitasyonu da yaparım.
Çünkü romancıyım.
Hem de iyi romancıyım.
Amaaraitırmacıım da.
Bir konuda yazmadan önce o konud ayazılmış, ne varsa bulur alır okur yer içerim.

Birilerinin düşünceleri de umurumda olmaz. İnandıktan sonra inandıpım gibi yazarım. Siter satsın ister sartmasın.
Üstelik inanılmaz tekliflerle karşı karşıyayım.
Cematın bile dikkatini çekmişim ki bugün ve yarın da kitaplarımı kitapevlerine bağlı kitapevlerine sokmayan sokmayacak olan Cemaat bile beni kazanmak için başkalarının asla hayır diyemeyeceği ama benim gururla hayır dediğim korkunç teklifi koymuştur önüme. ama beni inandıklarımdan döndürememiştir.
Asla dönmem.
Kimsenin hiç bir grubun keyfi için yazmam.
İanandıklarımdan asla taiz vermem.

Size o kadar samimi ve içten yazdım ki anlamadınız.
Ben Atsız'ın romancılığını anlatırken uydurduklarını söyledim.
Şimdi sayayım isterseniz.

Atsız'In kahramanlık yüklediği Kür Şad adı ve çevresi ile tamamen uydurmadır. Böyle bir adla böyle bir kiş yaşamamıştır.
Kür demek (Moğolcadan Türkçeue geçen) güçlü demektir.
ŞAd demek (Prens karşılığı) Bey demektir.
Böyle bir ad sistemi yoktur kadim Türkçede.
Asla yoktur.
tek heceli ad yoktur.
İste bu adı Atsız uydurmuştur.

Ama çok da güzel yapmıştır.bugün akademisyenler bile biraz da zavallıklarından bu adı mutlaka kıyı notu ederler.
ben romanımda asıl adını öne aldım amacımda bunu yerleştirmek.

Kür ŞAd, aslı Aşina Chıe She Suai... Aslı Göktürk sosylusu Atsız'ın anlattıtğı gibi biri değildir. Çin kaynakları ondan çok farklı söz ederler ki elde başka da kaynak yoktur.
Ağabeyini kahraman yapmıştır Atsız oysa o bir haindir. Hanını satmış Çin'e bağlanmıştır.
Ağabetyine kızmış, Çin imparatpruna onu şikayet etmiştir.

İsyanına gelince...
O da o kadar farklıdır ki...
Bir kısmı Atsız'ın yazdığın gibi bir kısmı ise çok ama çok farklı.
Atısızn romaınnda geçen kırk Göktürk yiğidimin adları ve kişilikleri uydurmadır.
Hiç bir kaynakta geçmez bu adlar.
Yamtar diye biri yaşamamıştır mesela...
Atsız destanını kırk ad verdiği kırk kahramnlar güçlendirmiş, öykülerini uydurmuş...
Ve bunda da iyi yapmıştır.

hele Bozkurtların dirilişi tamamen uydurma aslı asttarı olmayan gerçek olmayan bir öyküdür. Bozkurtların ölümü kada rolmasa da yine de güzeldir. Eğer Bozkurtların ölümü yazılmasaydı, dirilişi kimse okumaz bu kadar da dikkat çekmezdi. Deli kurtun başına gelenler, çok kişinin anlamakta zorladığı ruh adamın kaderine ortak olurdu.

Sonuç:
Ben araştırdım. İnandım yazdım.
Yine yazacağım inandıklarımı.
Size şu nedenle hak verdim: Zaman, olanlar, değişen duygular...
Evet, yapmasam da olurdu.
Ama yaptığım doğru.
Tarihi gerçekler bu yönde.
Bunu okuyanlar bizim uyduruk sonranda çözümleyici bilimcilerimiz değil.
İlk okuyanlar.
İlk bilenler, ilk bulanlar. İlk ortaya çıkaranlar.
Üstelik yabancılar.

benim samimiyetimi istismar edip ajiteye girerseniz umurumda bile olmaz düşünceleriniz. Yok Kürtşad diyelim.
Ya hu Kür Şad'ı Atsız uydurdu, sen de Kürt ŞAd'ı uydur ne yapayım yani.
Bunu bir akılsız yazdı face de her kes bir ucundan tuttu.
Send e tut ne yapayım yani?

O zaman Divan-ı Lugat'ta da Kürt maddesini çıkarralım.
Anlamını yok sayalım.
Macaristanda Kürt köyünü ortadan kaldıralım. Kürt obasını yok belleyelim...

Ben Türkçüyüm birader.
Hem de katıksız, hem de doğdum doğalı, kendimi bildim bileli.
Soyum sopum da bellidir.
Kürtlerin Türk olduğunu iddia edecek bu safsataya inanacak kadar da akılsız değilim.
Ama bu sözcük var bizim dilimizde.
Anıtlarımıza girmiş.
Mezar taşlarımıza işlenmiş.
Yok da sayabiliriz ama ben belli bir amaç ile bunu gördüm. Okudum.
Belki zamanlama hatası ile yanlış bir zamanda ama halisane düşüncelerle yazdım.

beni ne etkildi biliyor musun?
Türkçü bir genç kızın yakarışı!
"Hocam" dedi, "Ne olur şu kitabı bir daha basmayın. Çok üzülüyorum."
evet, ben bu sese kulak verip bir çözüm yolu araken size de bunu sorarken siz bana bilgiçlik taslıyor ukalalık yapıyorsunuz.
Buna izin vermem.
Kimse de umurmda olmaz.
Düşünceler de.

Biraz efendi olacaksın.
ben Atsızı ezbere bilirim dostum.
Neyi ne zaman yapmış, neden yapmış, neden söylemiş neden yazmış...
Üstelik Tanrı bana iki kez onunla görüşmeyi de nasşp etti.
Biz topraktan bitmedik dostum.
Onun karmaşalarına düşünce fırtınalarına tanık olduk. O günlerde ucundan kıyısından aşadık. Çocukluk gençlik arasında bir şeyler anladık.
O nedenle yaralamayız Atsız'ı.
İtelemeyiz, ötelemeyiz.
Onun hakkında ne yazıysak hep övgüdür.
Ama yanlışları da vardır kardeşim.
Büyük yanlışları vardır.
en büyük iki yanlışı da oğullarıdır.
babalarının mirasını yiyip babalarının aksine hizmet eden iki evlat en büyük yanlıştır.
Demek ki bri eyrd ebir sıkıntı vardı.

Evet, Atsız roman kahramanlarını kişiliklerini adlarını hep uydurmuştur.
Ben de zaman zaman kurguda uyduruk adlar ve kahramanlar kullanıyorum.
Çünkü romancı zaman zaman düşünceleirni gerçeklerin öüne taşıyabilir.
Öykücü bile gerçeklere dayanarak yazmk zorundayken romancının bu zorunluğu yoktur.
Bu kolaylığı da yeni bir destan kurgulamak için özgürce kullanmıştır Atsız.
İyi de yapmıştır.
bak üsteliyorum iyi de yapmıştır.

Kür Şad'ı önce Tanrı sonra Atsız yaratmıştır.
Bu kaç kişiue nasip olur kardeşim.

Kürtçülerin ta a....na koyayım.
ben engenç çağrlarımdan beri onlarla mücadele eden bir kavghacıyım kardeşim.
Bana gböylesi sözleri kims eedemez.

Sana samimi yazıdm anlamdın.
Al bakalım şimdi belki anlarsın.
YAzarsan daah da fazlasını yazarım.
ben insana değer veririm ama o insan haddini bilecek.
yerini ver verilen değeri de.
İlk yazımla bu yazım arasında dağlarca fark bulacaksın bunun da nedeni sensin.

Ben kmseden emir almam.
Başım da bir kere eğilmemiştir.

Tarihi de iyi bilirm edebitayı da.
Varın siz KÖRTLE ye inanın (O da nereden çıktıysa. Biri söyledi hepiniz ardına düştünüz)
Ben böyle inanıyorum:
Kitabı sonun ada yazdım.

Var isteidğine inan bana ne?

27 Kasım 2013 18:04 tarihinde ahterzioglu <ahterzioglu@gmail.com> yazdı:

Ha bir de Atsız Ata uydurması çıakrmışsınız.
Atsız kimin atası kardeşim.
ne yaptı da ata oldu.
Ne kolaymış ata bulmak.
 Yok kardeşim Atsız benim atam matam değil.
benim soyum belli.
Ulu ulu atam, Ulu atam, atam hepsi kayıtlı.

Oğuz Ata'dır çünkü budun kurgulamış, boy boylamış soy solamıştır.
Atsız ne yaptı ki atalık tuttunuz ona.
İki oğluna ata olamayan size ata oldu.
hayırlı olsun:
beni ilgilendirmez.


***

Bu iletilerin birisini esas alarak, yazısına da konu edip, Cazim Gürbüz A. Haldun Terzioğlu’na tepki gösterilmesinden gocunmuş ve aşağıdaki yakışıksız yazıyı kaleme almıştır:
Türkçülüğü tarikat, Atsız’ı da şeyh ettiler- Cazim Gürbüz
Tarihi roman dendiğinde günümüzde en başta gelen adamdır Ahmet Haldun Terzioğlu… Taa 1978-79 yıllarından, Erzurum’dan tanışırız. MHP gençlik kollarındaki gençlerden biri idi.

Terzioğlu ile kavgalarımız, ayrılıklarımız da olmuştur ama ben onu severim, o beni sayar ve sever.

Kitaplarını da bilirim, birisi için yazı da yazmışımdır. Ciddi ve titiz araştırmalar yaparak yazar kitaplarını, kurmacalık çok azdır. Ve üslubu da oldukça akıcıdır, Türkçesi arı-durudur.

Ve bizim yapımızı bilenler bilirler, düşündüğümüz çekinmeden söyler ve yazarız. Şimdi açıkça söylüyorum, Haldun’un bazı romanları Atsız’ın romanlarından her bakımdan üstün ve öndedir.

Peki niye Atsız’la Haldun’u karşılaştırıyorum? Şundan, bu kardeşimin bir iletisini, nefretî makamında Türkçülük yapanlardan birisi sosyal medyada paylaşmış, birileri de laf recmine koyulmuşlar.

Önce iletisini okuyalım sevgili Haldun’un:
Ha bir de ‘Atsız Ata’ uydurması çıkarmışsınız.
Atsız kimin atası kardeşim.
Ne yaptı da ata oldu?
Ne kolaymış ata bulmak.
Yok kardeşim Atsız benim atam matam değil.
Benim soyum belli.
Ulu ulu atam, Ulu atam, atam hepsi kayıtlı.
Oğuz Ata'dır çünkü budun kurgulamış, boy boylamış soy soylamıştır.
Atsız ne yaptı ki atalık tuttunuz ona.
İki oğluna ata olamayan size ata oldu.
Hayırlı olsun. Beni ilgilendirmez."

Bu Atsız Ata deyimini bendeniz ilk kez 1969 yılında Erzurum’da duymuştum. 1969 milletvekili seçimleri dolayısıyla Alparslan Türkeş Erzurum’a gelmişti, onun özel kalem müdürü de Türkçüleri çok yakından tanıdığı bir isimdi: Nihat Çetinkaya (İstanbul Ülkü Ocakları Başkanlığı yapmıştı, sonraki yıllarda çok önemli kitaplara imza attı). Nihat benim de dostum ve arkadaşımdı, Erzurum’da okuyordu, İstanbul Üniversitesine nakil yaptırmıştı. Nihat bize Atsız’ı anlatıyordu işte o günlerde, biz de pür-dikkat dinliyorduk ve “Biz ona Atsız Ata” deriz diyordu.

Bu deyimi ben de işte o gençlik yıllarımda Nihat’tan duyarak kullanmıştım.

Yazılarımda da kullandım mı, doğrusu hatırlamıyorum.

Kullanmışsam hata etmişim. Atsız bizim yol büyüğümüzdür ama atamız asla değildir, ben de Haldun’un fikrindeyim.

Atsız’ı günümüz Türkçülerinin birçoğu tarikat şeyhi gibi görmeye başladılar, tartışmıyorlar, tartıştırmıyorlar, her yazdığını vahiy-kutsal metinler gibi görüyorlar. Geçen hafta, Osmanlı Padişahlarının soyları sopları konusunda bir paylaşımda bulundum sosyal medyada bazı tepkiler geldi. Fakat yılların Türkçüsü çok da değer verdiğim sevgili Fehmi Yücesoy’unki çok ilginçti, “Atsız çuvallamıştır” deyince çok üzüldü ve bana da üzüntülerini bildirdi ve büyük ihtimalle koptu da benden. İşte o tartışmamız, siz de okuyunuz. Bu arada Fehmi Bey Kardeşimin Türkçesi ve imlası bir felaket, onu da görün diye düzeltmeden aktarıyorum.

Fehmi Yucesoy
Fehmi Yucesoy KANUNİN ANNESİ KIRIM HANININ KIZIZDIR.KANUNİ BABASI İLE DEDESİNE İLK İSYANLARINDA DAĞILINCA DEDESDESİNİN KENDİNE HEDİYE ETTİĞİ KARABULUT ADLI ATIYLA DEDESİNE SIĞINIR.BİR DİĞER HUHUSTA ANA SOYU DEĞİL BABA SOYU ÖNEMLİ.EĞER TÜRK SOYLU KIZLAR OLSA İDİ BU SEFER TAHT KAVGALARINA DAYILAR DAYIOĞULLARI KUZENLER BACANAKLAR BİR DÜŞÜNÜN ÇIKACAK KARGAŞAYI.
Beğen · Yanıtla · 10 Ağustos, 10:16
Kaldır

Cazim Gürbüz
Cazim Gürbüz Bunlar laftır Değerli Dostum, hiçbir şey olmazdı, biz imparatorluğun yönetim kademesinde Türk'ten gayrı unsur olmasın demiyoruz. Ama Osmanlı'da Türk tamamen dışlanmıştır, aşağılanmıştır, kıyıma uğramıştır. Hırvat Dönmesi Kuyucu Murat Paşa'yı ve Ebussud Efendi denilen yobaz Türk düşmanının fetvalarını hatırlamak bile yetmeli. Ayrıca, önümüzdeki hafta yazacağım Yeniçağ'da, yönetime Türk Devlet Felsefesi değil, Bizans ve Fars egemen olmuştur. Siz Atsız'ın yaklaşımından gitmek istiyorsunuz ama Atsız o konuda çuvallamıştır.
Beğen · Yanıtla · 2 · 10 Ağustos, 10:22
Yönet

Fehmi Yucesoy
Fehmi Yucesoy Cazim Gürbüz SİZE SAYGIM VAR ÇOK SAMİMYETİMİZ OLMASA BİLE AMA ATSIZ HOCA KONUSUNDA İFADENİZİDE HAD AŞMAK OLARAK YORUMLUYIOR VE KABUL EDİYORUM.SŞZŞH GİBİ BELLİ YAŞA GEKLMİŞ BİR ÇOK İEY YAŞAMIŞ BİR KARDEŞİMİŞZE HİÇ Mİ HŞİÇ YAKIŞTIRAMAIDM.FARKLI DÜŞÜNEBİLİR VE SÖYLİYEİLİRSENİZ AMA " ÇUVALLAMA" ifadenizi kabul etmek mğkğ değil.
Beğen · Yanıtla · 10 Ağustos, 15:04
Kaldır

Halit Tekerek
Halit Tekerek Fehmi Yucesoy Türkçe'yi düzgün kullanın ondan sonra tartışın lütfen!
Beğen · Yanıtla · 10 Ağustos, 19:57

Cazim Gürbüz
Cazim Gürbüz Fehmi Yücesoy Kardeşim, Atsız, Vahdettin'in bile hain olmadığını söyler, neden olarak da "Çünkü o bir Osmanoğludur" der. Vahdettin hainin önde gidenidir, bir insanın hain ilan edilmek için daha ne yapması gerekirdi? Bu biir, iki, her konuda ırkçılık yapan, Cumhuriyet döneminin birçok aydınını soyundan dolayı yerden yere vuran (sözgelimi Hasan Ali Yücel'in Boşnaklığını diline dolayıp durmuştur), ortalığı birbirine katan adam, sıra soyları karmakarışık Osmanlı padişahlarına geldi mi, ümmetçiler, beynelmilelciler gibi düşünür olmuştur. Atsız, Türkçüler tarafından ciddi bir eleştiriye tabi tutulmalıdır. Hiç kimse erişilmez değildir, herkes eleştirilebilir, kaldı ki, ben Atsız'ın üstün taraflarını hep yazmış, kitaplarına da almış bir adamım. Son kitabım ‘İslam'dan Deizme'nin bir bölümü Atsız'ın dinsel görüşlerine ayrılmıştır. O bir deisttir ve ben bu bağlamdaki bütün fikirlerine katılmaktayım. Ve o görüşlerini benden başka kitabına alan kimse de çıkmamıştır (memleket Türkçü dolu ya). Yani nalına ve mıhına vuracaksınız, biz de öyle yaptık, yapacağız, aydın olmanın gereği budur.
Türkçüler dikkat etsinler, gitgide daha çok tarikat ve cemaatlere benziyorlar. Türkçü, akılcıdır, demokrattır, kimseyi putlaştırmaz, herkesi eleştiriye ama bilgiye dayalı eleştiriye tabi tutar ve Türkçülüğün eski büyüklerini aşma cehdine girişir. Yoksa Atsız’a yapışıp kalmak kimseye bir şey kazandırmaz. Bu böyle biline!




Cazim Bey, bizleri nefreti makamında Türkçülük yapmakla itham ederken kendisini nereye koyuyor acaba? İstediği kadar kabul etmesin Atsız’a Ata diyen yüz binlerce Türkçü genç var!

Haldun Terzioğlu önce Atsız Ata’nın romanı hakkında;

İsyanına gelince...
O da o kadar farklıdır ki...
Bir kısmı Atsız'ın yazdığın gibi bir kısmı ise çok ama çok farklı.
Atısızn romaınnda geçen kırk Göktürk yiğidimin adları ve kişilikleri uydurmadır.
Hiç bir kaynakta geçmez bu adlar.
Yamtar diye biri yaşamamıştır mesela...
Atsız destanını kırk ad verdiği kırk kahramnlar güçlendirmiş, öykülerini uydurmuş...
Ve bunda da iyi yapmıştır.
hele Bozkurtların dirilişi tamamen uydurma aslı asttarı olmayan gerçek olmayan bir öyküdür.”

Derken, sitesindeki bir yazıda:

Aynı zamanda bir tarihçi de olan Nihal Atsız Hoca, Çin Sarayı’nı basacak kadar korkusuz ve cesur olan Göktürk Yiğidine "Kürşad” adını uygun bulmuştur. Onun, Çin Kaynaklarında geçen şekilde anılmasını istememiştir. Bilinmez hayatını bilinir, yaptıklarını da unutulmaz kılmıştır. Böylece bir destanın unutulmamasını, bu destanı yazan yiğitlerin ölümsüz kalmasını sağlamıştır.Yazdıkları, tarihi gerçeklere birebir uygundur.”

Demiştir.

Bir yerde birçoğuna uydurma derken diğer bir yanda tarihi gerçeklerle birebir uygun tabiri biraz günah çıkarma gibi durmuyor mu? Bu tezatlık bu ikilem kabul edilebilir mi?

Türkçü gençler hiçbir şekilde, kendilerinin gözünü boyamaya çalışan bu gibi kimselere itibar etmeyeceklerdir.

Cazim Gürbüz ve Ahmet Haldun Terzioğlu, gelecekte nokta kadar izi olmayacak bir yaşam bırakacaklar fakat Atsız Beğ’in o efsanevi mücadelesi 100 yıl sonra da değerinden bir şey kaybetmeyecektir.

Asla eleştirilmez, put muamelesi yapmıyoruz! Hak edene de hak ettiğini vermek gerekir! Bir Atsız değilsiniz! Olamazsınız da!

Yıllarca Türkçülüğü şahsiyet bazında görenlere karşı mücadele ettim. Atsızcı, Atatürkçü olunmaz Atsız gibi, Atatürk gibi Türkçü olunur dedim.

Fakat karmaşık fikir âleminizden, Atsız Beğ’e saldırmanıza hiçbir Türkçü genç fırsat vermeyecektir!

Takındığımız üslubumuz ortada! Saygı da kusur etmeyiz, Atsız’dan biz böyle öğrendik!

Çuvallayanların özür dileyip hatasız görünme çabalarına eyvallah da etmeyiz!

Eleştiri makamında saygıda kusur edene en uygun biçimde karşılık vereceğimizden kimsenin şüphesi olmasın!


Burkay KILAVUZ
Adana Turancılar Derneği Başkanı