11 Şubat 2009 Çarşamba

Genç Atsız Olmak

Üzerimize aldığımız vazifeyi en iyi şekilde izah eden adımız olsa gerektir. Çünkü birer Atsız olmak hepimiz için en yüksek şereflerdendir.
Atsız Olmak Ne Demek?

Atsız, başkaldırı demektir; bozulmuş düzene kafa tutmak demektir. Tarihin derinliklerinden gelen bir milli  şuur ışığıdır Atsız. Tüm körelmiş beyinlere, soysuzlaşmış nesillere Türklük aşısıdır Atsız.

Atsız olmak bağımsızlıktır, bozkırlarda özgürcesine at koşturmaktır. Yalakalık ve ikiyüzlülüğe karşı durmaktır. Karakteri sapasağlam olmak, sorumluluğunu bilmektir. Eğilmemek, bükülmemektir.

Atsız olmak kan kusan Doğu Türkeli'ni unutmamaktır. Kerkük'ü, Karabağ'ı, Kırım'ı ve İran Türklerini unutturmamaktır.

İşte bizler bu ruhu Nihal Atsız'da gördük. Bu yüzden Atsız bizlere bayraktır ve birer Genç Atsız olabilmek de bizim için onurdur.

Atsız'ın ruhu Türk gençliğine aşılanırsa yeniden eski güzel günlerimize dönmekte gecikmeyeceğimizin altını çiziyoruz. Çünkü bağımsızlık, hürriyet ve hakimiyet bizim ırkımızın damarlarında gizlidir.


Burkay Kılavuz

1 Ocak 2009 Perşembe

Büyümek İstemeliyiz

Mustafa Kemal Atatürk’ün uçmağa varışından sonra memleket adeta içine kapandırılmış, gelişmesi, büyümesi suçmuş gibi Türk insanının beyninde bir fikir oluşturulmuştur. Hatta ülkemiz dışındaki Türkleri düşünmek sınır komşularımızı, diğer ticari ilişkiler bulunan ülkeleri gücendirir diye lafını etmek bile suç hale getirilmiştir. 
Memleketin hali böyle iken Nihal Atsız “Büyümek istemeyen milletler küçülmeye mahkûmdur.” demiştir.
Günümüzde vatanın bölünmez bütünlüğünden bahsedenler bu sözü hiç hesaba katmamışlardır. Büyümek isteyen bir milletin, ülkenin bölünmez bütünlüğünden bahsedilmez. Çünkü içindeki sorunları aşmış bir memlekette bu tür sorunlar olmaz ya da olsa da devletin iradesi altında ezilirler. 

Büyük Hun İmparatoru Atilla: “Eğer sınırlarınızda sorun varsa, bunu gidermenin tek yolu genişletmektir.” demiştir. Oysa bizim memlekette bilinçli olarak insanımıza “ne büyümesi, kimse bize karışmasın kendi yağımızda kavrulalım” fikri beyinlerine sokulmuştur. Hal böyle olunca memlekette en ufak bir sorunda ülkenin bölünmesi akla gelmiştir. 

Bu gün Türkiye, bağımsızlığına kavuşan Türk Cumhuriyetleri ile bir Türk Birliği kurmak amacını gütse idi bu ülkenin büyümesi gerektiği ve de topraklarından hiçbir yabancıya bir çakıl taşı bile verilmeyeceği gerçeğini hem kendi insanına hem de bütün dünyaya iletmiş olurdu. Böyle bir mesajdan sonrada memleketin şu yönünün sorunu, bu yönünün sorunu gibi keneler ortaya çıkmazdı.

İşinin uzmanı gibi gösterilen ağzı laf yapan büyükler Türkiye’nin büyümesinden biran olsun bahsetmemişlerdir. Oysa Atatürk'ün Lozan Antlaşmasından dokuz yıl sonra (1933) 

General Mac Arthur'a söylediği "Allah nasip eder, ömrüm vefa ederse Musul, Kerkük ve Adaları geri alacağım. Selanik de dâhil Batı Trakya’yı TÜRKİYE hudutları içerisine katacağım” sözlerini öğüt bilip amaç edinse idik Yunanistan ile olan sorunumuz, Musul Kerkük meselemiz olmazdı bugün. Kendilerini ülkenin durumunu iyi yorumlayan olarak görenler bu gerçeği göz ardı etmekten kaçınmamışlardır. 

Şunu iyi anlamalıyız ki bizim olmayan sınırımızın ötesindeki her toprak parçası sorun çıkaracaktır. Bu mesele anlaşmalarla çözülmez. Çünkü anlaşmalara en çok bağlı kalan millet olarak bizler zararını çekmekteyiz. 

Burkay Kılavuz